1548- İLHAM إلهام : Allah tarafından kalbe gelen mana. Kur’anda yalnız (91:8) âyetinde geçen “İlham, aslında bir şeyi bir defada yutmak manasına “lehm” den if’al olup, lahzada yutturmak manasınadır.” (E.T. 5857)
Kur’anda ilhamat manasında “kelimat” ve “kelimat-ı Rabbi” ifadeleri de geçer. (Bak. Kelimat-ı Rabbî) Bazı âyetlerde de “Allah’ın kelimesi”, Allah’ın “kün =ol” emri ve mahlukatı manasına; diğer bir kısım âyetlerde de semavî kitablar, âyetler veya mu’cizeler manasında tefsir edilir. (Bak: Firaset, Hads, Hiss-i Kabl-el Vuku’, Vahy)
Bir atıf notu:
-Kur’anın bütün kelimat-ı İlahiye içinde cihet-i ulviyeti, bak: 2099.p.
İlham ve “Kelimat-ı İlahiye ise: Bir kısmı, has bir itibar ile ve cüz’î bir ünvan ve hususi bir ismin cüz’î tecellisi ile ve has bir rububiyet ile ve mahsus bir saltanat ile ve hususi bir rahmet ile zâhir olan kelâmdır. Hususiyet ve külliyet cihetinde dereceleri muhteliftir. Ekser ilhamat bu kısımdandır. Fakat derecatı çok mütefavittir. Meselâ en cüz’isi ve basiti, hayvanatın ilhamatıdır. Sonra, avam-ı nasın ilhamatıdır. Sonra, avam-ı melaikenin ilhamatıdır. Sonra, evliya ilhamatıdır. Sonra melaike-i izam ilhamatıdır.” (S. 134) (Cenab-ı Hakk’ın nur-u marifetini hissedip anlamada ilhamî manada üç hal için 665.p. a bakınız.)
1549- - İlhamın “mahiyeti ile hikmeti ve neticesi dört nurdan terekküb ediyor.
Birincisi: Teveddüd-ü İlahî denilen, kendini mahlukatına fiilen sevdirdiği gibi, kavlen ve huzuren ve sohbeten dahi sevdirmek, vedudiyetin ve rahmaniyetin muktezasıdır.
İkincisi: İbadının dualarına fiilen cevab verdiği gibi, kavlen dahi perdeler arkasında icabet etmesi, rahimiyetin şe’nidir.
Üçüncüsü: Ağır beliyyelere ve şiddetli hallere düşen mahlukatların istimdadlarına ve feryatlarına ve tazarruatlarına fiilen imdad ettiği gibi, bir nevi konuşması hükmünde olan ilhamî kaviller ile de imdada yetişmesi, rububiyyetin lâzımıdır.
Dördüncüsü: Çok âciz ve çok zaif ve çok fakir ve çok ihtiyaçlı ve kendi malikini ve hamisini ve müdebbirini ve hâfızını bulmağa pek çok muhtaç ve müştak olan zişuur masnularına, vücudunu ve huzurunu ve himayetini fiilen ihsas ettiği gibi, bir nevi mükaleme-i Rabbaniye hükmünde sayılan bir kısım sâdık ilhamlar perdesinde ve mahsus ve bir mahluka bakan has ve bir vecihde, onun kabiliyetine göre onun kalb telefonuyla, kavlen dahi kendi huzurunu ve vücudunu ihsas etmesi, şefkat-i uluhiyetin ve rahmet-i rububiyetin zaruri ve vacib bir muktezasıdır.” (Ş.125)
1550- Hem “nasılki, güneşin -faraza- şuuru ve hayatı olsaydı ve o halde ziyasındaki yedi rengi, yedisıfatı olsaydı; o cihette, ışığında bulunan şuaları ve cilveleri ile bir tarz konuşması bulunacaktı. Ve bu vaziyette misalinin ve aksinin şeffaf şeylerde bulunması ve her ayine ve her parlak şeyler ve cam parçaları ve kabarcıklar ve katreler, hatta şeffaf zerreler ile herbirinin kabiliyetine göre konuşması ve onların hacatına cevab vermesi ve bütün onlar güneşin vücuduna şehadet etmesi ve hiçbir iş, bir işe mani olmaması ve bir konuşması, diğer konuşmaya müzahamet etmemesi bilmüşahede görüleceği gibi.. aynen de öyle de: Ezel ve ebedin zülcelal sultanı ve bütün mevcudatın Zülcemal Halik-ı Zişanı olan Şems-i sermedinin mükalemesi dahi onun ilmi ve kudreti gibi küllî ve muhit olarak herşeyin kabiliyetine göre tecelli etmesi; hiçbir sual bir suale, bir iş bir işe, bir hitab bir hitaba mani olmaması ve karıştırmaması bilbedahe anlaşılıyor.” (Ş. 128)
1551- “Evet bal arısının ve hayvanatın ilhamatından tut, ta avam-ı nasın ve havass-ı beşeriyenin ilhamatına kadar ve avam-ı melaikenin ilhamatından, ta havass-ı kerrubiyunun ilhamatına kadar bütün ilhamat, bir nevi kelimat-ı Rabbaniyedir. Fakat mazharların ve makamların kabiliyetine göre kelâm-ı Rabbanî; yetmiş bin perdede telemmu’ eden ayrı ayrı cilve-i hitab-ı Rabbanîdir.”(M. 448)
Evet “bütün kalblere, insan ise her nevi ulûm ve hakikatları bildiren, hayvan ise her nevi hacetlerinin tedarikini öğreten bütün ilhamat-ı gaybiye bir Rabb-ı Rahim’in vücudunu ihsas eder ve rububiyetine işaret eder.” (S.658)