1096- HADD حدّ : Hudud, çizgi Sınır * Allah’ın hüküm ve kanunları, * Cürüm. * Salahiyyet. * Şeriatça verilen ceza. * Derece. Son derece. Münteha. * İnsana ârız olan şiddet ve titizlik. * Def etmek. Men etmek. * Keskin, Sivri. * Sert. Gergin. * Mantıkta: Üç tasavvurdan ibaret olan kıyas. * Ekşi. * Tesirli, müessir. (Bak. Adalet, Ceza, Kısas, Zina)
1097- Kur’anda hadd hakkında müteaddid âyetler vardır. Ezcümle, bir âyette şöyle buyurulur:
“(58:5) اِنَّ الَّذ۪ينَ يُحَٓادُّونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ Muhakkak ki Allah ve Resulüne hudud yarışına kalkanlar- Kadı Beyzavi’nin kısaca beyanına göre; Allah ve Resulünun hududunu tanımayıp onlara adavet eden veya onların tayin buyurduğu hududun gayri ahkâm vaz’ veya ihtiyar etmeğe kalkışan kimseler... Alusi tefsirinde bu münasebetle erbab-ı hall ü akid tarafından kanun vaz’ ve salahiyetinin hududu hakkında bazı tafsilatta bulunmuştur. Müracaat oluna. Hâsılı Allah ve Resulü ile rekabete kalkışan kimseler كُبِتُوا itildiler, yahud çarpıldılar, yahud tepelendiler ukalâlık taslarken yüzleri üstü kakıldılar, كَمَا كُبِتَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ onlardan evvelkilerin itildikleri, çarpıldıkları gibi, وَقَدْ اَنْزَلْنَٓا اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍۜ Halbuki biz açık açık âyetler de indirmiştik. Peygamber’in sıdkına delalet ediyor doğru yolu gösteriyor. Allah ve Resulüne karşı gelmenin fenalığını anlatıyordu.” (E.T.4782)
Bir atıf notu:
-Had yarışına girenler ile dost olmamak, bak: 178.p.
1098- “Evet millet-i İslâmiyenin sebeb-i saadeti, yalnız ve yalnız hakaik-i İslâmiye ile olabilir. Ve hayat-ı içtimaiyesi ve saadet-i dünyeviyesi şeriat-ı İslâmiye ile olabilir. Yoksa adalet mahvolur. Emniyet zir ü zeber olur. Ahlâksızlık, pis hasletler galebe eder. İş yalancıların, dalkavukların elinde kalır. Size bu hakikatı isbat edecek binler hüccetten bir küçük nümune olarak bu hikâyeyi nazar-i dikkatinize gösteriyorum:
1099- Bir zaman bir adam, bir sahrada, bedeviler içinde ehl-i hakikat bir zatın evine misafir olur. Bakıyor ki, onlar mallarının muhafazasına ehemmiyet vermiyorlar. Hatta ev sahibi, evinin köşesinde paraları oralarda açıkta bırakmış.
Misafir, hane sahibine dedi: “Hırsızlıktan korkmuyor musunuz., böyle malınızı köşeye atmışsınız?” Hane sahibi dedi: “Bizde hırsızlık olmaz.” Misafir dedi: “Biz paralarımızı kasalarımıza koyduğumuz ve kilitlediğimiz halde çok defalar hırsızlık oluyor.”
Hane sahibi demiş: “Biz emr-i ilahî namına ve adalet-i şer’iye hesabına hırsızın elini kesiyoruz.” Misafir dedi: “Öyle ise çoğunuzun bir eli olmamak lâzım gelir.” Hane sahibi dedi: “Ben elli yaşıma girdim, bütün ömrümde bir tek el kesildiğini gördüm.”
Misafir taaccüb etti, dedi ki: “Memleketimizde her gün elli adamı hırsızlık ettikleri için hapse sokuyoruz. Sizin buradaki adaletinizin yüzde biri kadar tesiri olmuyor.” Hane sahibi dedi: “Siz büyük bir hakikattan ve acib ve kuvvetli bir sırdan gaflet etmişsiniz, terketmişsiniz. Onun için adalet perdesi altında garazlar, zâlimane ve tarafgirane cereyanlar müdahale eder, hükümlerin tesirini kırar. O hakikatın sırrı budur:
1100- Bizde bir hırsız elini başkasının malına uzattığı dakikada hadd-i şer’înin icrasını tahattur eder. Arş-ı İlahîden nâzil olan emir hatırına gelir. İmanın hassası ile, kalbin kulağı ile, Kelâm-ı Ezelî’den gelen ve “hırsız elinin idamına” hükmeden (5:38) اَلسَّارِقُ وَ السَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا اَيْدِيَهُمَا âyetini hissedip işitir gibi iman ve itikadı heyecana ve hissiyat-ı ulviyesi harekete gelir. Ruhun etrafından, vicdanın derin yerlerinden, o sirkat meyelanına hücum gibi bir halet-i ruhiye hâsıl olur. Nefis ve hevesden gelen meyelan parçalanır, çekilir. Git gide o meyelan bütün bütün kesilir. Çünki yalnız vehim ve fikir değil, belki manevi kuvveleri akıl, kalb ve vicdan-birden o hisse, o hevese hücum eder. Hadd-i şer’îyi tahattur ile ulvi zecr ve vicdanî bir yasakçı o hissin karşısına çıkar, susturur.
Evet iman, kalbde, kafada daimî bir manevi yasakçı bıraktığından fena meyelanlar histen, nefisten çıktıkça “yasaktır der, tardeder, kaçırır. Evet insanın fiilleri kalbin, hissin temayülatından çıkar. O temayülat, ruhun ihtisasatından ve ihtiyacatından gelir. Ruh ise, iman nuru ile harekete gelir. Hayır ise yapar, şer ise kendini çekmeğe çalışır. Daha kör hisler onu yanlış yola sevkedip mağlub etmez.
1101- Elhasıl: “Had” ve “Ceza”, emr-i İlahî ve adalet-i Rabbaniye namına icra edildiği vakit hem ruh, hem akıl, hem vicdan, hem insaniyetin mahiyetindeki latifeleri müteessir ve alâkadar olurlar. İşte bu mana içindir ki, elli senede bir ceza, sizin hergün müteaddid hapsinizden ziyade bize faide veriyor. Sizin adalet namı altındaki cezalarınız yalnız vehminizi müteessir eder. Çünki biriniz hırsızlığa niyet ettiği vakit millet, vatan maslahatı ve menfaatı hesabına cezaya çarpılmak vehmi gelir. Yahut insanlar eğer bilseler ona fena nazarla bakarlar. Eğer aleyhinde tebeyyün etse, hükümet de onu hapsetmek ihtimali hatırına geliyor. O vakit yalnız kuvve-i vâhimesi cüz’î bir teessür hisseder. Halbuki nefis ve hissinden çıkan -hususan ihtiyacı da varsa- kuvvetli bir meyelan galebe eder. Daha o fenalıktan vazgeçmek için o cezanız fayda vermiyor. Hem de emr-i İlahî ile olmadığından o cezalar da adalet değil. Abdestsiz, kıblesiz namaz kılmak gibi battal olur, bozulur. Demek hakiki adalet ve tesirli ceza odur ki: Allah’ın emri namıyla olsun. Yoksa tesiri yüzden bire iner.
1102- İşte bu cüz’î sirkat meselesine sair küllî ve şümullü ahkâm-ı İlahiye kıyas edilsin. Ta anlaşılsın ki: Saadet-i beşeriye dünyada adalet ile olabilir. Adalet ise doğrudan doğruya Kur’anın gösterdiği yol ile olabilir. Eğer beşer çabuk aklını başına alıp adalet-i İlahiye namına ve hakaik-ı İslâmiye dairesinde mahkemeler açmazsa, maddi ve manevi kıyametler başlarına kopacak, anarşilere, ye’cüc ve me’cüclere teslim-i silah edecekler diye kalbe ihtar edildi.” (H.Ş.75.79)
1103- Hududullah ifadesinin geçtiği ve alâkalı âyetlerden birkaç notu:
-Aile münasebetlerinde hududullah: (2:187,229,230) (58:l ilâ 4) (65:1)
-Aile ve miras hukukunda hududullah (4:2 ilâ 14)
-Hududullahın hakikat ve inceliğini anlamada cahillerin daha çok gabavetli oldukları: (9:97)
-Hududullahı koruyan salih mü’minlerin müjdelenmeleri: (9:112)
-Allah ve Resulüne karşı hadd yarışına kalkışanlara meveddet edilmiyeceği: (58:22)
1104- Bir hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor.
حَدٌّ يَعْمَلُ فِى الْاَرْضِ خَيْرٌ لَاهْلِ الْاَرْضِ مِنْ اَنْ يُمْطَرُوا اَرْبَعِينَ صَبَاحًا
Yani “Yeryüzünde bir hadd-i şer’înin ikame edilmesi, yeryüzündeki insanlar için kırk sabah yağmur yağmasından daha hayırlıdır.” (H.G.Hadis No: 150)
Sahih-i Buhari 86. kitab, S.B.M. 12. cild. sh: 272, Sahih-i Müslim 29. kitab, S.B.5. cild sh: 276, İbn-i Mace Tercemesi 20. kitab ci: 7 sh: 125 hudud (cezalar) hakkındadır. Kütüb-ü Sitte’nin diğerlerinde de “hudud” bölümleri vardır.
Hukuk-u İslâmiye ve İst.F.K. 3. cild. 7. kitab sh: 7, cezaî ahkâm’a dairdir.
Bir atıf notu:
-Dar-ül Harbde had cezaları, bak: 623/1.p.