2208- LEZZET لذّة : Tad, çeşni. Hoş ve güzel olan şey.
Çok şeylerde olduğu gibi lezzetin de meşru ve gayr-ı meşru kısımları vardır. Ve Şeriat kitablarında meşruiyet hududları tayin edilmiştir. Meşru lezzetin de bir kısmı manevi ve uhrevidir ki, iman çekirdeğinden nemalanır. Diğeri ise lezaiz-i cismaniyedir. Bunları ekser gafil insanlar gayr-ı meşru lezzetlerle karıştırıp sefahet yoluna girerler.
2209- “Dünyanın akıbeti ne olursa olsun, lezaizi terketmek evladır. Çünki akıbetin ya saadettir, saadet ise şu fani lezaizin terkiyle olur. Veya şekavettir. Ölüm ve idam intizarında bulunan bir adam, sehpanın tezyin ve süslendirilmesinden zevk ve lezzet alabilir mi? Dünyasının akıbetini küfür saikasıyla adem-i mutlak olduğunu tevehhüm eden adam için de, terk-i lezaiz evladır. Çünki o lezaizin zevaliyle vukua gelen hususi ve mukayyed ademlerden adem-i mutlakın elîm elemleri her dakikada hissediliyor. Bu gibi lezzetler, o elemlere galebe edemez.” (M.N. l19)
“Bu dünya menzilinde görünen leziz şeyler, lezzet ve zevk için değildir. Çünki visallerinin lezzeti, firaklarının elemine mukabil gelmez. Maahaza o lezzetlerden hiç kimse tam manasıyla muradına nail olamaz. Ya o lezzetlerin ömürleri kısa olur veya insanın ömrü kısa olduğundan muradına yetişemez. Ancak o lezzetler ve o nefis şeyler, ibret ve şükre sevk içindir. Çünki onlar; Cenab-ı Hakk’ın ehl-i iman için Cennetlerde İhzar ettiği hakiki nimetlere nümunelerdir.” (M.N.44)
2210- “Ey sersem nefsim ve ey pürheves arkadaşım! Ayâ, zannediyor musunuz ki, vazife-i hayatınız yalnız terbiye-i medeniye ile güzelce muhafaza-i nefs etmek, ayıb olmasın batın ve fercin hizmetine mi münhasırdır? Yahut zannediyor musunuz ki, hayatınızın makinesinde dercedilen şu nâzik letaif ve maneviyat ve şu hassas aza ve âlat ve şu muntazam cevarih ve cihazat ve şu müteccessis havas ve hissiyatın gaye-i yeganesi; şu hayat-ı faniyede, nefs-i rezilenin, hevasat-ı süfliyenin tatmini için istimaline mi münhasırdır? Haşa ve kella!” (S.128)
2211- “Ey zevk ve lezzete mübtela insan! Ben yetmişbeş yaşımda binler tecrübelerle ve hüccetlerle ve hâdiselerle aynelyakîn bildim ki: Hakiki zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız imandadır ve iman hakikatleri dairesinde bulunur. Yoksa dünyevî bir lezzette çok elemler var. Bir üzüm tanesini yedirir on tokat vurur gibi hayatın lezzetini kaçırır.” (S.150)
“Hayatın zevkini ve lezzetini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve feraizle zinnetlendiniz ve günahlardan çekinmekle muha-faza ediniz.” (S. 146)
“Evet gençlik damarı, akıldan ziyade hissiyatı dinler. His ve heves ise kördür, akıbeti görmez. Bir dirhem hazır lezzeti, ileride bir batman lezzete tercih eder. Bir dakika intikam lezzeti ile katleder, seksen binsaat hapis elemlerini çeker. Ve bir saat sefahet keyfiyle bir namus mes’elesinde; binler gün hem hapsin, hem düşmanın endişesinden sıkıntılarla ömrünün saadeti mahvolur. Bunlara kıyasen biçare gençlerin çok vartaları var ki, en tatlı hayatını en acı ve acınacak bir hayata çeviriyorlar.” (S.148)
“Hem zeval-i lezzet elem olduğu gibi, zeval-i elem dahi lezzettir. Evet herkes geçmiş lezzetli, safalı günlerini düşünse; teessüf ve tahassür elem-i manevîsini hissedip “Eyvah” der ve geçmiş musibetli, elemli günlerini tahattur etse; zevalinden bir manevi lezzet hisseder ki, “Elhamdülillah şükür, o belâ sevabını bıraktı gitti” der. Ferah ile teneffüs eder. Demek bir saat muvakkat elem, ruhta bir manevi lezzet bırakır ve lezzetli saat, bilakis elem bırakır.” (S.150) (Lezzetin zevali elemdir, bak: 533.p.)
2212- “İnsan bu dünyaya keyif sürmek ve lezzet almak için gelmediğine, mütemadiyen gelenlerin gitmesi ve gençlerin ihtiyarlaşması ve mütemadiyen zeval ve firakta yuvarlanması şahittir. Hem insan, zihayatın en mükemmeli, en yükseği ve cihazatça en zengini, belki zihayatların sultanı hükmünde iken, geçmiş lezzetler ve gelecek belâları düşünmek vasıtasıyla, hayvana nisbeten en edna bir derecede, ancak kederli, meşakkatli bir hayat geçiriyor. Demek insan, bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safa ile ömür geçirmek için gelmemiştir. Belki azîm bir sermaye elinde bulunan insan, burada ticaret ile, ebedî, daimî bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir. Onun eline verilen sermaye de ömürdür.” (L.206) O halde ömür sermayesi, vazife-i asliyede sarfedilmelidir.
2213- Lezzet kelimesi Kur’anda (37:46) (43:71) (47:15) âyetlerinde Cennet’teki lezzetleri ifade makamında geçmektedir.
Atıf notları:
-İlahî lezzet-i mukaddese, bak: 884.p.
-Nisbîliğe dayanmayan hakiki lezzetler, bak: 1437.p.
-Şerlerden lezzet alan fâsıklar, bak: 3537.p.
-Lezzet, tagayyür-ü âlemin mayesidir, bak: 893.p.
-Lezzeti şükür için istemek caiz olur, bak: 39.p.
-Gaflet ve dalalet, lezzeti acılaştırıyor, bak: 1255,3311.p.lar
-Lezzetlere mana-yı harfi ile bakılmalı, bak: 2241.p.
-Fâtır-ı Hakîm Kitab-ı Mübin’in düsturlarını güzel bir surette ve has bir lezzette icmal edip derceder, bak: 1348.p.
-Cennet’te lezaiz-i cisminayenin bulunduğu, bak: 540,1219.p.lar