3512- ŞEMS شمس : Güneş. Farsçada: Aftab, hurşid, mihr.
Dünyamızla beraber diğer bağlı oldukları seyyarelere merkez olmak vazifesi verilen ve dünya semasında ışıkla sıcaklık neşreden bir küredir. Kendi ekseni etrafında 25 günde bir döner. Kızgın bir gaz kütlesi olarak bilinen Güneşin ekvator sahasıyla kutublar kısmının dönüşü –seyyal oluşundan– farklıdır. Dünyadan uzaklığı 149,6 milyon km., çapı ise 1.391 bin km.dir. Hacmi dünyadan 1.300.000 kat daha büyüktür. Satıhtaki sıcaklığı 7500 ºC derecedir. Merkezinde bu sıcaklığın 20 milyon ºC yani santigrad dereceyi bulduğu tahmin ediliyor. Güneşteki çekim kuvveti dünyanın çekim kuvvetinin 28 katıdır. Buna göre dünyada 60 kg. gelen bir insan güneşte 1680 kg. gelecek demek olur. Bir gaz kümesi olan Güneş’in kürevî durumunu, Sani-i Âlem bu çekim kuvvetiyle nizam altına almıştır.
Güneş’te kütlenin büyük parçası merkezde toplanmıştır ve dıştan içe doğru kesafet, çekim ve sıcaklık şiddetle artar. Asrımızdaki astronominin nazariyatına göre, Güneş’in yapısı iç içe dört katlı kabul edilir. Güneş enerjisi, merkezdeki atomların bir kanun-u İlahî ile enerjiye çevrilmesi suretiyle halkediliyor. Hâdisenin ilmî izahından bunu anlıyoruz. Bu enerjinin zamanla biteceği ve âlemimizin harab olacağı kat’idir. (Bak: 758.p.da “ecramın ecel-i müsemması” notu)
Yakın asırlarda bilhassa asrımızda ancak keşfedilebilen, Güneş’in mezkûr hususiyetlerinden, vazifesi cihetinde önemli olanlarını Kur’an 1400 sene önce, imtihan sırrını bozmamak için (Bak: 2106, 2108. p.lar) işaretle bildirmiş ve bu gibi pek çok ihbarat-ı istikbaliye-i fünuniye ile de hakkaniyetine delil göstermiştir.
3513- «Meselâ: (36:38) وَ الشَّمْسُ تَجْرِى لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا daki “lam”; hem kendi manasını, hem “fî” manasını, hem “ilâ” manasını ifade eder. İşte لِمُسْتَقَرٍّ in “lam”ı, avam o “lam”ı “ila” manasında görüp fehmeder ki, size nisbeten ışık verici, ısındırıcı müteharrik bir lamba olan Güneş, elbette bir gün seyri bitecek, mahall-i kararına yetişecek, size faidesi dokunmıyacak bir suret alacaktır, anlar. O da, Hâlik-ı Zülcelal’in Güneş’e bağladığı büyük ni’metleri düşünerek “Sübhanallah, Elhamdülillah” der. Ve âlime dahi o “lam”ı “ilâ” manasında gösterir. Fakat Güneş’i yalnız bir lamba değil, belki bahar ve yaz tezgahında dokunan mensucat-ı Rabbaniyenin bir mekiği, gece gündüz sahifelerinde yazılan mektubat-ı Samedaniyenin mürekkebi, nur bir hokkası suretinde tasavvur ederek Güneşin cereyan-ı surîsi alâmet olduğu ve işaret ettiği intizamat-ı âlemi düşündürerek Sani-i Hakîm’in san’atına “Mâşâallah” ve hikmetine “Bârekallah” diyerek secdeye kapanır. Ve kozmoğrafyacı bir feylesofa “lam”ı “fî” manasında şöyle ifham eder ki: Güneş, kendi merkezinde ve mihveri üzerinde zenberekvari bir cereyan ile manzumesini emr-i İlahî ile tanzim edip tahrik eder. Şöyle bir saat-ı kübrayı halkedip tanzim eden Sani-i Zülcelal’ine karşı kemal-i hayret ve istihsan ile “El-azametü lillah, vel kudretü lillah” der, felsefeyi atar, hikmet-i Kur’aniyeye girer. Ve dikkatli bir hakîme şu “lam”ı, hem illet manasında, hem zarfiyet manasında tutturup şöyle ifham eder ki: “Sani-i Hakîm, işlerine esbab-ı zahiriyeyi perde ettiğinden cazibe-i umumiye namında bir kanun-u İlahîsiyle sapan taşları gibi seyyareleri Güneş’le bağlamış ve o cazibe ile muhtelif fakat muntazam hareketle o seyyareleri daire-i hikmetinde döndürüyor ve o cazibeyi tevlid için Güneş’in kendi merkezinde hareketini zahirî bir sebeb etmiş.
Demek لِمُسْتَقَرٍّ manası: فِى مُسْتَقَرٍّ لَهَا ِلاِسْتِقْرَارِ مَنْظُومَتِهَا yani, kendi müstekarrı içinde manzumesinin istikrarı ve nizamı için hareket ediyor. Çünki: Hareket harareti, hararet kuvveti, kuvvet cazibeyi zahiren tevlid eder gibi bir âdet-i İlahiye, bir kanun-u Rabbanîdir. İşte şu hakîm, böyle bir hikmeti, Kur’anın bir harfinden fehmettiği zaman, “Elhamdülillah, Kur’andadır hak hikmet, felsefeyi beş paraya saymam!” der. Ve şairane bir fikir ve kalb sahibine şu “lam”dan ve istikrardan şöyle bir mana fehmine gelir ki: “Güneş, nurani bir ağaçtır. Seyyareler onun mütaharrik meyveleri. Ağaçların hilafına olarak Güneş silkinir, ta o meyveler düşmesin. Eğer silkinmezse, düşüp dağılacaklar.” Hem tahayyül edebilir ki: “Şems, meczub bir serzakirdir. Halka-i zikrin merkezinde cezbeli bir zikreder ve ettirir.” Bir risalede şu manaya dair şöyle demiştim: “Evet Güneş bir meyvedardır; silkinir ta düşmesin seyyar olan yemişleri. Eğer sükûtiyle sükûnet eylese, cezbe kaçar, ağlar fezada muntazam meczubları.» (S.393)
3514- Hem yine diğer bir âyette şöyle buyuruluyor:
(81:1) “اِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ Şu kelâm; “tekvir” lafzıyla, yani “sarmak ve toplamak” manasıyla, parlak bir temsile işaret ettiği gibi, nazîrini dahi ima eder.
Birinci: Evet Cenab-ı Hak tarafından adem ve esir ve sema perdelerini açıp, Güneş gibi dünyayı ışıklandıran pırlanta-misal bir lambayı, hazine-i rahmetinden çıkarıp dünyaya gösterdi. Dünya kapandıktan sonra, o pırlantayı perdelerine sarıp kaldıracak.
İkinci: Veya ziya metaını neşretmek ve zeminin kafasına ziyayı zulmetle münavebeten sarmakla muvazzaf bir me’mur oldunğunu ve her akşam o me’mura metaını toplattırıp gizlettiği gibi, kâh olur bir bulut perdesiyle alışverişini az yapar; kâh olur Ay onun yüzüne karşı perde olur, muamelesini bir derece çeker, metaını ve muamelat defterlerini topladığı gibi, elbette o me’mur bir vakit o me’muriyetten infisal edecektir.
Hatta hiçbir sebeb-i azl bulunmazsa, şimdilik küçük fakat büyümeye yüz tutmuş yüzündeki iki leke büyümekle, Güneş yerin başına izn-i İlahî ile sardığı ziyayı, emr-i Rabbanî ile geriye alıp, Güneş’in başına sarıp, “Haydi yerde işin kalmadı” der. “Cehennem’e git, sana ibadet edip senin gibi bir me’mur-u müsahharı sadakatsızlıkla tahkir edenleri yak.” der. اِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ fermanını lekeli siyah yüzüyle yüzünde okur.” (S. 426)
3515- Farklı hız, uzaklık ve cesamette olup Güneş etrafında intizam al-tında dolaşan seyyareler (planet’ler) ile irili ufaklı bir çok küçük seyyareler (asteroid’ler), kuyruklu yıldızlar (komet’ler) ve göktaşları (meteor’lar) vardır ki bunların heyet-i mecmuasına, Güneş Sistemi (Manzume-i Şemsiye) denir. Bu güneş sistemi, Güneş etrafında dönen ve zamanla keşfedilen seyyarat (gezegenler) ve onlara bağlı peykler (uydular) ile, çok sayıda küçük seyyare-ler, kuyruklu yıldızlar ve milyarlarca küçük cisimlerin hep birlikte İlahî bir nizam ile birbirine irtibatlı ve hareketli bir topluluğudur.
Sıcaklık ve ışığı Güneşten alan meşhur dokuz seyyarenin isimleri ile bunlardan bir veya birden çok peyke sahib olanların peyk (uydu=satelit) sayıları (Parantez içindeki rakamlar, peyk sayısıdır) : Merkür, Venüs, Yer (1: Ay), Mars (2), Jüpiter (16), Satürn (17), Üranüs (15), Neptün (2) ve Plüton (1).
Ay hariç diğer peykler, Milâdî 1610 tarihinden 1986 yılına kadar peyderpey keşfedilmişlerdir. Peyklerin ilk keşfi, meşhur İtalyan fizik ve astronomi âlimi Galilei ile başlamıştır. Galilei, o zaman kullanılmaya başlayan dürbünle, Jüpiter’in dört peykini keşfetmiştir. Zamanla inkişaf ettirilen rasat âletleri ve teknik vasıtalara uzay araçları denilen vasıtaların da katılmasıyla, astronomi sahasında pek çok keşifler olmuştur. Kur’anın (51:57) âyetinde işaret edilen, kâinatın genişlemesi hâdisesi de, bu meyanda asrımızda yapılan keşiflerden biridir. Mevzuumuz olan seyyaratın peyklerinden beşi Voyager 1 ve on bir tanesi de Voyager 2 adı verilen feza teknik vasıtası (uzay aracı) ile 1979-1986 yılları arasında keşfedilmiştir.
İrade-i İlahiye ile vaz’ edilmiş olan seyyaratın hareket kanuniyetini keşfeden Kepler ve başka bazı astronomlar, yaptıkları hesaplara istinaden, bilinen seyyarelerden başka seyyarenin de olması lâzım geldiğini ileri sürmüşlerdir. Nitekim son seyyare olan Plüton’dan başka, Mars ve Jüpiter arasındaki sahada küçük seyyaratın varlığı keşfedilmiştir. Milâdî 1801-1977 yılları arasında keşfedilen ve asteroid denilen bu küçük seyyaratlardan çapları birkaç yüz kilometreyi bulanları da vardır. (Meselâ “Ceres” adı verilen asteroidin çapı 946 km.dir) Birçok astronomlarca kabul edilen görüşe göre, bu küçük seyyarat, daha önce mevcut büyük bir seyyarenin parçalanmasınadan kalan enkazdır.
Yıldızların da ecel-i müsemmaları vardır (Bak: 758.p.) ve Güneş sistemi içinde milyarlarca meteor, böyle enkazlardan haber vermektedir. Güneş sistemi hakkında son söz söylenmiş değildir. Kur’an-ı Kerim’in (12:4) âyetinde oniki seyyareye bir telmih bulunduğu da söylenebilir. Tabir caizse henüz hayattar olan seyyarat yanında ecel-i müsemmasına ulaşıp parçalanan ve bugün enkazı kalmış seyyare ile enkazı bile kalmamış seyyareleri de düşünmek mümkündür. İlmî keşifler ilerledikçe bu hususlar herhalde daha iyi anlaşılacaktır. (Bak: 4008,4009.p.lar)
3516- Bediüzzaman Hazretleri, Kur’an ve marifetullah lisanı ile Manzume-i Şemsiyeyi şöyle anlatıyor:
«Şu kâinatın lambası olan Güneş, kâinat Sanii’nin vücuduna ve vahdaniyetine güneş gibi parlak ve nurani bir penceredir. Evet Manzume-i Şemsiye denilen küremizle beraber oniki seyyare: Cirmleri küçüklük-büyüklük itibariyle pekçok muhtelif ve mevkileri uzaklık-yakınlık noktasında pekçok mütefavit ve sür’at-i hareketleri çok mütenevvi’ olduğu halde kemal-i intizam ve hikmet ile ve kemal-i mizan ile ve bir saniye kadar şaşırmıyarak hareketleri ve deveranları ve Güneş ile, cazibe kanunu tabir edilen bir kanun-u İlahî ile bağlanmaları, yani onlar imamlarına iktidaları, büyük bir mikyasta bir azamet-i kudret-i İlahiyeyi ve vahdaniyet-i Rabbaniyeyi gösterir.
Çünki o camid cirmleri, o şuursuz büyük kütleleri, nihayet derecede intizam ve mizan-ı hikmet içinde, muhtelif şekillerde ve muhtelif mesafelerde ve muhtelif hareketlerde döndürmek, istihdam etmek; ne derece bir kudreti ve bir hikmeti isbat ettiğini kıyas et. Bu büyük ve ağır işe zerre miktar tesadüf karışsa, öyle bir patlayış verecek ki, kâinatı dağıtacak. Çünki bir dakika tesadüf birisini tevkif etse, mihverinden çıkmasına sebebiyet verir, başkaları ile müsademe etmesine yol açar. Küre-i Arz’dan bin def’a büyük cirmlerle müsademenin ne derece dehşetli olduğunu kıyas edebilirsin.
3517- Manzume-i şemsiyenin, yani şemsin me’mumları ve meyveleri olan oniki seyyarenin acaibini ilm-i muhit-i İlahîye havale edip, yalnız gözümüzün önünde seyyaremiz bulunan Arz’a bakıyoruz.
Görüyoruz ki: Bu seyyaremiz bir azamet-i şevket-i rububiyeti ve haşmet-i saltanat-ı uluhiyeti ve kemal-i rahmeti ve hikmeti gösterir bir surette Güneş’in etrafında, emr-i Rabbanî ile -Üçüncü Mektub’da beyan edildiği gibi- pek büyük bir hizmet için bir uzun seyr ü seyahat ona ettiriliyor. Bir sefine-i Rabbaniye olarak acaib-i masnuat-ı İlahiye ile doldurulmuş ve zişuur ibadullaha seyrangâh gibi bir mesken-i seyyar vaziyeti verilmiş. Ve evkat ve hesabı bildirecek saat akrebi gibi, Kamer dahi dakik hesablarla, azîm hikmetlerle ona takılmış ve o Kamer’e başka menzillerde ayrı seyr ü seyahat verilmiş. İşte bu mübarek seyyaremizin şu halleri, Küre-i Arz kuvvetinede bir şehadetle, bir Kadir-i Mutlak’ın vücub-u vücudunu ve vahdetini isbat eder. Madem şu seyyaremiz böyledir. Manzume-i Şemsiyeyi ona kıyas edebilirsin.
Hem Şems’e kendi mihveri üstünde cazibe denilen manevi ipleri yumak yaptırmak için dolap ve çıkrık hükmünde olan Güneş’i, bir Kadir-ü Zülcelal’in emriyle döndürüp, o seyyaratı o manevi iplerle bağlayıp tanzim etmek ve Güneş’i bütün seyyaratı ile saniyede beş saatlik bir mesafeyi kestirecek kadar bir sür’atle, bir tahmine göre “Herkül Burcu” tarafına veya Şems-üş Şümus canibine sevk etmek, elbette ezel ve ebed sultanı olan Zat-ı Zülcelal’in kudretiyle ve emriyledir. Güya haşmet-i rububiyetini göstermek için, bu emirber neferleri hükmünde olan Manzume-i Şemsiye ordusu ile bir ma-nevra yaptırır.» (S.672)
Atıf notu:
-Hikmet-i cedideye göre Manzume-i Şemsiyenin ilk teşekkülü, bak: 1921.p.
Bediüzzaman Hazretleri, 1930 yılları civarında, mezkûr parçada görüldüğü gibi, dünyamızla birlikte oniki seyyareden bahsetmiştir ki, daha önce verilen malumat müvacehesinde, bu husus dikkat çekicidir.
3518- Seyyarattan Güneş’e en yakın olanı Merkür olup, Güneş’e olan uzaklığı 58 milyon km.dir. Güneşten en uzak olanı ise Plüton olup, uzaklığı 6 milyar km. kadardır. Manzume-i Şemsiyeye bağlı kuyruklu yıldızlar ise bulutumsu yapıda, ışıklı ve kuyruklu gök cisimleridir. İrili ufaklı çok sayıda kuyruklu yıldız var olup bunlardan mühim olanlarının ad ve hususiyetleri alâkalı kaynaklarda tesbit edilmiştir. Bunlardan biri olan, Halley kuyruklu yıldızı 76 yılda bir, sanki bir akraba ziyareti gibi dünyamızın yakınından geçmekte ve gözle müşahede edilebilmektedir. Kaynaklar, komet adını verdikleri bu çeşit kuyruklu yıldızlardan 33 tanesine yer vermektedir. (Fundamental Astronomy, H.Kattuunen-P.Kröger; 1987-New York)
Meteor denilen göktaşları da Güneş Sistemi içinde bulunmaktadır. Bazan tek tek ve bazan da topluluk halinde Güneş etrafında dolanırlar. Bunların bir kısmı Arzımızın cazibe sahasına girip gittikçe hızlanarak hava tabakasına girer ve sürtünmekten mütevellid sıcaklıkla yanar. Cenab-ı Hakk’ın adl ve rahmetiyle dünya seması bu şekilde muhafaza edilmeseydi, yerdeki canlılar mahvolurdu.
Güneş Sistemi saniyede 19,4 km. hızla ve helezon şeklindeki bir gidişle ve kuvvetli ihtimal ile Vega Yıldızı’na doğru harekettedir. Güneş Sistemi, 125 bin ışık yılı çapındaki galaksinin (Samanyolu’nun) bir üyesi olarak da, onun dönüşüne emr-i İlahî ile iştirak eder. Bu Samanyolumuz ise fezadaki sayısız galaksilerden ancak biridir.
3519- Güneşle alâkalı âyet meâllerinden birkaç not:
-Şems, Kamer ve yıldızlar emrine müsahhar olan Allah gece ve gündüzü, Şems ve Kamer’i insanlara müsahhar kıldı: (7:54) (16:12)
-Güneş ve Ay’ın hareketleri hesablıdır: (6:96) (55:5)
-Allah Güneş’i ziyadar, Kamer’i nurlu kılıp muayyen mevzilerde takdir etti: (10:5)
-Şems ve Kamer’i Allah halketti ve hepsi feleğinde (mahrec ve medarında) yüzüp (dönüyorlar): (21:33) (36:40)
-(Karanlığın ve karanlık derecelerinden olan) gölgenin (zuhur ve bilinmesine) güneş (ziya) delil kılınmıştır: (25:45)
-Şems ve Kamer, Allah’ın âyetlerindendir: (41:37)
-Allah Güneş’i bir sirac (lamba) yapmıştır: (71:16)