4039 ZARURET ضرورة : Çaresizlik. Muhtaçlık. Sıkıntı. Yoksulluk. (Bak: İkrah-ı Mülci)
4040- Bir âyet-i kerimede şöyle buyuruluyor:
«(5:3) فَمَنِ اضْطُرَّ ف۪ى مَخْمَصَةٍ Ancak her kim bir mahmasada yani karın kaşığa geçmiş, ölümden veya ölüm mukaddimatından korkulur bir açlık halinde muztarr olur da غَيْرَ مُتَجَانِفٍ ِلاِثْمٍۙ bir günaha meyletmeyerek yani zaruret miktarını tecavüz eylemeyerek veya diğer bir muztarrın elinden almayarak bunlardan yerse فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ Allah gafur, rahimdir, muaheze etmez. Zaruretler, haram olan şeyleri mübah kılar. Fakat ıztırar, gayrın hakkını ibtal etmez, nitekim bu mana Sure-i Bakara’da (2:173) غَيْرَ بَاغٍ وَلاَ عَادٍ diye ifade olunmuştur.» (E.T. 1570)
Kur’an (6:119) (16:115) âyetleri de aynı mes’ele ile alâkalıdır.
4041- Hukuk-u İslâmiye Kamusu, zaruretler hakkında şunları kaydeder:
«Zaruretler, memnu’ olan şeyleri mübah kılar. Yani: İşlenmesi men ve nehy edilmiş bazı şeyler vardır ki, bunları yapmak, zaruret halinde mübah hükmünde olur, bundan dolayı yapan muahaze edilmez. Muteber bir ikraha mebni başkasının malını itlaf veya açlıktan helak havfından dolayı başkasının taamını rızası olmaksızın yemek gibi.
Maamafih haram ve memnu’ olan şeyler, üç nevidir. Birincisi: Memnuiyete asla sakıt olmayan muharremattır. Başkasını zulmen öldürmek veya başkasının haksız yere bir uzvunu kesmek gibi. İkincisi: Asla sakıt olmayıp zaruret vaktinde ruhsata mahal olan muharremattır. Başkasının malını itlaf gibi. Üçüncüsü: Zaruret halinde memnuiyeti sakıt olan muharremattır. Meyte gibi temiz olmayan bir şeyi yemek gibi.
Bu kaide, Eşbah’da اِنَّ الضَّرُورَاتِ تُبِيحُ الْمَحْظُورَاتِ diye münderictir ve arz olunduğu üzere her memnua şamil değildir.» (H.İ. ci:1, sh:279)
«Zaruret ile hacet, bazı fukahaya göre birdir. Bazılarına göre ise bir değildir, aralarında fark vardır. Şöyle ki: Zaruret, bir haldir ki bertaraf edilmezse helake müeddi olur. Meselâ; memnu’ olan bir şey tenavül edilmediği takdirde helaki müstelzim olacak bir hal, bir açlık, bir zarurettir. Bu zaruret haram ve memnu’ olan bir şeyi mübah kılar. Hacet ise bir haldir ki, cehd ve meşakkate müeddi olur. Meselâ; bir hasta, bir şey yemeyip oruç tuttuğu takdirde helak olmayacaksa da cehd ve meşakkate düşüp hastalığı uzayacak ise bu, bir hacet hali olmuş olur. Böyle bir hal, haramı mübah kılmaz ise de oruçluya iftar etmesini mübah kılar. Bu kaide, Eşbah’da: اَلْحَاجَةُ تنزل مَنْزِلَةِ الضَّرُورَة عَامَّةً كَانَتْ اَوْ خَاصَةً kaidesinden mütercemdir.» (H.İ. 284)
4042- Zaruretin meydana geliş şekli, bu meselede en mühim bir cihettir. Şöyle ki:
« اِنَّ الضَّرُورَاتِ تُبِيحُ الْمَحْظُورَاتِ kaidesi, yani: “Zaruret, haramı helal derecesine getirir.” İşte şu kaide ise, küllî değil. Zaruret, eğer haram yoluyla olmamış ise, haramı helal etmeye sebebiyet verir. Yoksa su-i ihtiyariyle, gayr-ı meşru sebeblerle zaruret olmuş ise, haramı helal edemez, ruhsatlı ahkâmlara medar olamaz, özür teşkil edemez. Meselâ: Bir adam su-i ihtiyariyle, haram bir tarzda kendini sarhoş etse; tasarrufatı, ülema-i Şeriatça aleyhinde caridir, mazur sayılmaz. Tatlik etse, talakı vaki olur. Bir cinayet etse, ceza görür. Fakat su-i ihtiyariyle olmazsa, talak vaki olmaz, ceza da görmez. Hem meselâ, bir içki mübtelası, zaruret derecesinde mübtela olsa da diyemez ki: “Zarurettir, bana helaldır.» (S.482) (Bak: 126, 720, 3041.p. lar)
Meselâ «Sinema, tiyatro, dans gibi şeylerde tiryaki olmuş ise mutlak zaruret olmadığı ve su-i ihtiyardan geldiği için, haramı helal etmeye sebeb olamaz.» (E.L.II. 242)