126- AFV عفو : Bağışlamak, kusur ve günahı affetmek. (Bak: Fetret, İstiğfar, Tevbe)
Afv ve müsamaha, şahsî ve umumî haklara göre değerlendirilir. Şahsî haklarda afv ve müsamaha güzel karşılanırken; umumî haklarda afv, zalime yardım mânâsında vasıflanır. Ezcümle: «Bu asırdaki ehl-i İslâmın fevkalâde safderunluğu ve dehşetli cânileri de âlicenabane affetmesi ve birtek haseneyi, binler seyyiatı işleyen ve binler manevi ve maddi hukuk-u ibadı mahveden adamdan görse, ona bir nevi tarafdar çıkmasıdır. Bu suretle ekall-i kalil olan ehl-i dalâlet ve tuğyan, safdil tarafdar ile ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatasına terettüb eden musibet-i ammenin devamına ve idamesine, belki teşdidine kader-i İlahiyeye fetva verirler; biz buna müstehakız derler. (Bak: 4074.p.)
Evet elması bildiği (âhiret ve iman gibi) halde yalnız zaruret-i kat’iye suretinde şişeyi (dünya ve mal gibi) ona tercih etmek ruhsat-ı şer’iye var; yoksa küçük bir ihtiyaçla veya heves ile veya tama’ ve hafif bir korku ile tercih edilse, eblehane bir cehalet ve hasarettir, tokada müstehak eder. Hem âlicenabane afvetmek ise yalnız kendine karşı cinayetini afv edebilir. Kendi hakkından vazgeçse hakkı var; yoksa başkalarının hukukunu çiğneyen canilere afuvkârane bakmağa hakkı yoktur, zulme şerik olur...» (K.L.25)
İki atıf notu:
-Şerrin lehinde fiilî dua meselesi, bak: 704-707.p.lar.
-Dünyada idlal eden ve edilenlerin mes’uliyetleri, bak: 2368.p.
«Ferd mütekellim-i vahde olsa, müsamahası ve fedakârlığı amel-i salihtir; mütekellim-i maal-gayr olsa hıyanettir, amel-i talihtir.» (M.477)
Demek ki hukuk-u âmmeye ve ahkâm-ı diniyeye taalluk eden suç veya haklarda müsamaha ve afv olamaz.
Dünyayı âhirete tercih edenlerin, Berat gecesindeki mağfiret liyakatını kaybetmeleri, bak: 3591.p.
127- Zalimlerin zulmü hukukta affedilmediği gibi, itikadiyatta da küfür cinayetinin affedilmiyeceği şöyle izah ediliyor: «Nasıl bin masumların hukukunu çiğneyen bir zalimi cezalandırmak ve yüz mazlum hayvanları parçalayan bir canavarı öldürmek, adalet içinde mazlumlara bin rahmettir. Ve o zalimi afvetmek ve canavarı serbest bırakmak bir tek yolsuz merhamete mukabil yüzer biçarelere yüzer merhametsizliktir. Aynen öyle de: Cehennem hapsine girenlerden olan kâfir-i mutlak, küfrüyle hem esma-i İlahiyenin hukukuna inkâr ile tecavüz; hem o esmaya şehadet eden mevcudatın şehadetlerini tekzib ile hukuklarına tecavüz ve mahlukatın o esmaya karşı tesbihkârane yüksek vazifelerini inkâr etmekle hukuklarına tecavüz ve kâinatın gaye-i hilkati ve bir sebeb-i vücudu ve bekası olan tezahür-ü rububiyet-i İlahiyeye karşı ubudiyetlerle mukabelelerini ve âyinedarlıklarını tekzib ile hukukuna bir nevi tecavüz ettiği haysiyetiyle öyle azîm bir cinayet, bir zulümdür ki afva kabiliyeti kalmaz.» (Ş.230)
İki atıf notu:
-Fâsık-ı mütecahirin affolunmaması, bak: 907.p.sonu
-Kâfirlerin tahfif-i azabı ve affolunmamaları, bak: p.500, 2161, 2167, 2716.
128- Mü’minin afv-ı İlahiyeye liyakatı meselesine gelince: Bu hususta günahlardan vicdanen nedamet ve manevi istiğfara erişmek en önemli noktadır. Halbuki insî ve cinnî şeytanların dehşetli desiseleri vardır. Ezcümle:
«Şeytanın mühim bir desisesi; insana kusurunu itiraf ettirmemektir. Ta ki istiğfar ve istiaze yolunu kapasın Hem nefs-i insaniyenin enaniyetini tahrik edip, ta ki nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin, adeta taksirattan takdis etsin. Evet şeytanı dinleyen bir nefis, kusurunu görmek istemez, görse de yüz tevil ile tevil ettirir. وَ عَيْنُ الرِّضَا عَنْ كُلِّ عَيْبٍ كَلِيلَةٌ sırrıyla nefsine nazar-ı rıza ile baktığı için ayıbını görmez. Ayıbını görmediği için, itiraf etmez, istiaze etmez; şeytana maskara olur. Hz. Yusuf Aleyhisselam gibi bir peygamber-i âlişan, وَمَا اُبَرِّئُ نَفْسِى اِنَّ النَّفْسَ َلاَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ اِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّى dediği halde, nasıl nefse itimad edebilir. Nefsini ittiham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden istiğfar eder, istiğfar eden, istiaze eder. İstiaze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar. İtiraf etse, afva müstehak olur.» (L.88) (Sahabelerin mağfiret olunması, bak: 3203.p.)
129- «İnsanın hayat-ı içtimaiyesini ifsad eden bir desise-i şeytaniye şudur ki: Bir mü’minin bir tek seyyiesiyle bütün hasenatını örter. Şeytanın bu desisesini dinleyen insafsızlar, mü’mine adavet ederler. Habuki: Cenab-ı Hak haşirde adalet-i mutlaka ile mizan-ı ekberinde a’mâl-i mükellefîni tarttığı zaman, hasenatı seyyiata galibiyeti, mağlubiyeti noktasında hükmeyler. Hem seyyiatın esbabı çok ve vücudları kolay olduğundan, bazan bir tek hasene ile çok seyyiatını örter. Demek bu dünyada, o adalet-i İlahiye noktasında muamele gerektir. Eğer bir adamın iyilikleri fenalıklarına kemmiyeten veya keyfiyeten ziyade gelse, o adam muhabbete ve hürmete müstehaktır. Belki kıymetdar bir tek hasene ile, çok seyyiatına nazar-ı afv ile bakmak lâzımdır. Halbuki: İnsan, fıtra-tındaki zulüm damarıyla, şeytanın telkiniyle, bir zatın yüz hasenatını bir tek seyyie yüzünden unutur, mü’min kardeşine adavet eder, günahlara girer. Nasıl, bir sinek kanadı göz üstüne bırakılsa bir dağı setreder, göstermez. Öyle de: İnsan garaz damarıyla, sinek kanadı kadar bir seyyie ile dağ gibi hasenatı örter, unutur, mü’min kardeşine adavet eder, insanların hayat-ı içtimaiyesinde bir fesad âleti olur.» (L.88)
Halbuki mezkûr ölçüler çerçevesinde ve şahsî haklarda afv edici olmak gerektir. Ve müteaddid âyetlerde afv edicilik tavsiye edilir. Ezcümle (3:134,159) (7:199) (42:40) âyetleri örnek verilebilir. (T.T.5.cilt 97. sahifede sabır ve afv hakkında bölüm vardır.)
Atıf notları:
-Afv-ı İlahînin şükrünü arttırmak için kişiye Cehennem’deki yeri gösterilmesi, bak: 507.p.
-Allah’ın afvı fazldır, bak: 2255/1.p.
-Günahtan nedametle afva lâyık olmak, bak: 509/4, 509/5.p.lar.
-İslâmlar içinde çıkan deccalı tekzib edenlerin günahları afv olunacağı rivayeti. Bak:651.p. sonu
-Deccalı tekzib edenlerin günahları afv olunur. (Bak: 651.p.sonu)
-Peygamberimiz’in şefaatinden istifade edenler, bak: 3503.p.
-Bediüzzaman’ın zulmedenlere dahi beddua etmeyip şahsî hakkını feda etmesi, bak: 3264-3266.p.lar.
-Afv edicilik vasfının kuvveden fiile çıkması, bak: 3182.p.
130- Bir Hadis-i Şerifte şöyle buyuruluyor: اَلْكَرِيمُ اِذَا قَدَرَ عَفَا
Yani, “Kerim olan zat, kadir olunca affeder, intikama kalkışmaz.”1
Seyyiatın örtülüp afvedilmesi hakkında âyetlerden birkaç not:
-Sadaka verenlerin bir kısım seyyiatları örtülür: (2:271)
-Din uğrunda hicret eden, eziyet çeken ve şehid olanların seyyiatları örtülür ve afvedilir: (3:195)
-Kebairden içtinab edenin seyyiatı örtülür: (4:31)
-Namazı ikame, zekatı vermek, resullere iman ve onları düşmanlara karşı müdafaa etmek ve Allah’a karz-ı hasen (din yolunda harcama) vesilesiyle seyyiatın örtülmesi: (5:12)
-Ehl-i kitab iman edip Allah’tan ittika etseler, seyyiatları örtülür: (5:65)
-Takva ehline bir feraset-i maneviye verilir ve seyyiatı örtülür: (8:29)
-İman edip amel-i salih işleyenlerin seyyiatı örtülür: (29:7) (47:2) (64:9)
-Doğruyu getiren ve onu tasdik edenlerin en kötü amelleri örtülür: (39:33,35)
-Müttakilerin seyyiatı örtülür: (65:5)
-Tevbe-i nasuh edenin seyyiatı örtülür: (66:8)
-Haktan i’raz edenlere karşı (müsbet hareket makamında) afv ve müsamaha tavrı: (5:13)
-İhlaslı kulların afvedilmesi, bak: 1522. p. da âyet notu
-Günah ve Kısas maddelerinin sonundaki âyet notlarına da bakınız.
1 H.G. Hadis No: 274, K.H. hadis:1925