711- DÜNYA دنيا : (a.i. Denaet veya Dünüvv’den ism-i tafdili olan “edna”nın müennesidir.) En yakın, en aşağı mânasına gelir. Şimdiki âlemimiz. Âhirete veya ölüme en yakın olmasından veya insan nefsindeki hislere tesirde en yakın ve aldatıcı olması sebebiyle bu isim verilmiştir. (Bak: Arz, Eyyam-ı Kur’aniye)
Dünyanın yüz ölçümü, 510.101.000 km2’dir. Aydan uzaklığı, 384.365 km.dir. Güneşten takriben 149.589.000 km. uzakta bir yörünge boyunca ortalama saatte 107.219 km. hızla döndürülmektedir.
Dünya Güneş etrafında, bir elipse benzer medarında hareket ederken güneşe olan uzaklığı ve hızı her noktada aynı değildir. Bunun için verilen rakamlar ortalama olarak alınmaktadır. Bu husus diğer seyyareler için de variddir.
Dünyanın Güneş etrafındaki bir dönüşü, güneş yılı olarak tarif edilmiş olup 365 gün 5 saat 48 dakika ve 46 saniye sürecek şekilde ayarlanmıştır. Dünyanın şekli, kutuplardan basık karpuz biçimindedir. Ekvatordaki çapı, 12.756,3 km., kutuplardaki çapı ise 12.713,6 km.dir. Atmosferinin % 78,09’u azot, % 20,95’i oksijen, yaklaşık % 0,2-0,4’ü su ve kalan kısım da diğer bazı gazlardır. Dünya hem Güneş, hem de kendi etrafında döndürülür. Cenab-ı Hak dünyanın dik değil de 23º 27’ eğik yaptığı ekseni ile güneş etrafında dönüşü, mevsimlerin husulüne; kendi etrafında dönüşünü de gece ve gündüzün husulüne sebeb kılmıştır.
«Kur’an (79:30) âyetinde, yayıp döşemek ve deve kuşu yumurtası ma’nasında olan (dahy-dahv) tabirinden, hicri 968 tarihinde vefat eden Ahteri Kebir müellifi, dünyanın bir elips şeklinde, devekuşu yumurtası biçiminde yuvarlak olduğuna inanmış ve bundan üç asır evvel ifşa etmiştir.» (H.Basri Çantay)
712- Âyetlerde, hadislerde ve bütün İslâm büyüklerinin irşadlarında, dünya hayatına aldanmamak için pek çok ikaz ve ihtarlar vardır. Ezcümle: Kur’anda (17:19) âyetinin de teyid ettiği gibi:
«(11:15,16) مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا وَز۪ينَتَهَا Her kim dünya hayat ve zinetini isterse yani muradı, niyeti hep bu olur, buna çalışırsa نُوَفِّ اِلَيْهِمْ اَعْمَالَهُمْ dünyada amellerini kendilerine tevfiye ederiz, bâligan mâbelağ ifa eder veririz.
وَهُمْ ف۪يهَا لاَ يُبْخَسُونَ : O halde bunlar dünyada bahse maruz olmazlar. Yani hakları yenmez, sa’y ü amellerinin bedelinde hiçbir şey eksik verilmez.
اُو۬لٰٓئِكَ : Bunlar -dünya hayat ve zinetini murad eder olanlar الَّذ۪ينَ o mahrumlardır ki لَيْسَ لَهُمْ فِى اْلاٰخِرَةِ اِلاَّ النَّارُۘ Âhirette kendilerine ateşten başka hiçbir şey yoktur. وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا ف۪يهَا ve bütün işledikleri orada habtolmuş bulunur.
وَبَاطِلٌ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ :ve her ne yaparlarsa bâtıldır. Haddizatında boştur, daha açıkçası Allah’tan başkası fani olduğundan mahza Allah için yapılmış olmayan her amel bâtıldır.» (E.T.2771) (Bak: 1507.p.)
713- Diğer bir ayette de: بَلْ تُؤْثِرُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَۘا ( 87:16 ) fakat siz gafil insanlar o felahı herşeye tercih ederek o tezekkiye çalışacak yerde öyle yapıyorsunuz da dünya hayatını tercih ediyorsunuz. onun zinetini, eğlencesini, yemesini, içmesini, kadınlarını, lezzetlerini takdim ediyor, onlarla iştigal ve o yolda mallar sarf ü istihlâkini hoşlanıyorsunuz da âhiret felah ve saadetini hazırlayan temiz ve güzel amelleri arkaya atıyorsunuz.» (E.T.5766) (Bak: 1082, 1083.p.lar)
«Hasılı: (57:20) وَمَاالْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلاَّ مَتَاعُ الْغُرُورِ dünya hayatı, meta-ı gururdan başka birşey değildir. bir meta’dır fakat bir aldanma metaıdır... ancak Said İbn-i Cübeyr Hazretlerinden mervi olduğu üzere meta-ı gurur olması, âhiret talebinden alıkoyması cihetiyledir. Amma Allah Teâla’nın rıdvanına ve âhiret metalibine vesile edinilmesi haysiyetiyle ne güzel meta’, ne güzel vesiledir.» (E.T.4752)
714- Sual: Ehadiste «dünya tel’in edilmiş, “cîfe” ismiyle yadedilmiş. Hem bütün ehl-i velâyet ve ehl-i hakikat, dünyayı tahkir ediyorlar. “Fenadır, pistir” diyorlar. Halbuki sen bütün kemalât-ı İlahiyeye medar ve hüccet, onu gösteriyorsun ve âşıkane ondan bahsediyorsun?
Elcevab: Dünyanın üç yüzü var:
Birinci yüzü: Cenab-ı Hakk’ın esmasına bakar. Onların nukuşunu gösterir. Mâna-yı harfiyle, onlara âyinedarlık eder. Dünyanın şu yüzü, hadsiz mektubat-ı Samedaniyyedir. Bu yüzü gayet güzeldir. Nefrete değil, aşka lâyıktır.
İkinci yüzü: Âhirete bakar, âhiretin tarlasıdır. Cennet’in mezrasıdır. Rahmetin mezheresidir. Şu yüzü dahi, evvelki yüzü gibi güzeldir. Tahkire değil, muhabbete lâyıktır.
Üçüncü yüzü: İnsanın hevesatına bakan ve gaflet perdesi olan ve ehl-i dünyanın mel’abe-i hevesatı olan yüzdür. Şu yüz çirkindir. Çünki fanidir, zâildir, elemlidir, aldatır. İşte hadiste varid olan tahkir ve ehl-i hakikatın ettiği nefret bu yüzdedir.
Kur’an-ı Hakim’in kâinattan ve mevcudattan ehemmiyetkârane, istihsankârane bahsi ise; evvelki iki yüze bakar. Sahabelerin ve sair ehlullahın mergub dünyaları, evvelki iki yüzdedir. (Dünyevî meşru işlerin bir nevi ibadet olması, bak: 2793.p.)
715 Şimdi dünyayı tahkir edenler dört sınıftır:
Birincisi: Ehl-i marifettir ki, Cenab-ı Hakk’ın marifetine ve muhabbet ve ibadetine sed çektiği için tahkir eder.
İkincisi: Ehl-i âhirettir ki ya dünyanın zaruri işleri onları amel-i uhrevîden men’ettiği için veyahut şuhud derecesinde iman ile Cennet’in kemalat ve mehasinine nisbeten dünyayı çirkin görür. Evet Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm’a güzel bir adam nisbet edilse yine çirkin göründüğü gibi; dünyanın ne kadar kıymetdar mehasini varsa, Cennet’in mehasinine nisbet edilse, hiç hükmündedir.
Üçüncüsü: Dünyayı tahkir eder. Çünki eline geçmez. Şu tahkir, dünyanın nefretinden gelmiyor; muhabbetinden ileri geliyor.
Dördüncüsü: Dünyayı tahkir eder. Zira dünya eline geçiyor, fakat durmuyor, gidiyor. O da kızıyor. Teselli bulmak için tahkir eder. “Pistir” der. Şu tahkir ise, o da dünyanın muhabbetinden ileri geliyor. Halbuki, makbul tahkir odur ki; hubb-u âhiretten ve marifetullah’ın muhabbetinden ileri gelir. Demek makbul tahkir, evvelki iki kısımdır. Cenab-ı Hak, bizi onlardan yapsın. Amin» (S.625)
716- «Sual: Diyorlar ki: ehl-i velayet ve ashab-ı kemalat, dünyayı terketmişler. Hatta Hadiste var ki: “Dünya muhabbeti bütün hataların başıdır.” Halbuki sahabeler dünyaya pek çok girmişler. Terk-i dünya değil, belki bir kısım sahabe, o zamanın ehl-i medeniyetinden daha ileri gitmişler. Nasıl oluyor ki, böyle sahabelerin en ednasına, en büyük bir veli kadar kıymeti var, diyorsunuz?
Elcevab: Otuzikinci Söz’ün İkinci ve Üçüncü Mevkıflarında gayet kat’i isbat edilmiştir ki: Dünyanın âhirete bakan yüzüyle, Esma-i ilahiyeye mukabil olan yüzünü sevmek; sebeb-i noksaniyet değil, belki medar-ı kemaldir ve o iki yüzde ne kadar ileri gitse, daha ziyade ibadet ve marifetullahta ileri gider. Sahabelerin dünyası ise, işte o iki yüzdedir. Dünyayı âhiret mezraası görüp, ekip biçmişler. Mevcudatı, Esma-i İlahiyenin ayinesi görüp, müştakane temaşa edip bakmışlar. Fena-i dünya ise, fani yüzüdür ki, insanın hevesatına bakar.» (S.484) (Dünya âhiretin tarlasıdır, bak: 535, 544, 1031.p.lar)
Birkaç atıf notu:
-Dünyanın zinetlerini terk, bak: 1241.p.
-Dünya bir misafirhanedir, bak: 2105.p.
-Dünya hayatındaki gaye, bak: 1025, 1030.p.lar.
İnsanın, dünyadan ebede kadar, hayat yolculuğunun mahiyet ve istikameti ile alâkalı olarak Bediüzzaman’ın gördüğü bir vakıa-yı hayaliye için 3244, 3245.p.lara bakınız.
717- Sual: «Mahbublara olan aşk-ı mecazi aşk-ı hakikîye inkılab ettiği gibi, acaba ekser nasda bulunan dünyaya karşı olan aşk-ı mecazi dahi bir aşk-ı hakikîye inkılab edebilir mi?
Elcevab: Evet dünyanın fani yüzüne karşı olan aşk-ı mecazi, eğer o âşık, o yüzün üstündeki zeval ve fena çirkinliğini görüp ondan yüzünü çevirse, baki bir mahbub arasa, dünyanın pek güzel ve ayine-i esma-i İlahiye ve mezraa-i âhiret olan iki diğer yüzüne bakmağa muvaffak olursa, o gayr-ı meşru mecazi aşk, o vakit aşk-ı hakikîye inkılaba yüz tutar. Fakat bir şart ile ki; kendinin zail ve hayatıyla bağlı kararsız dünyasını, haricî dünyaya iltibas etmemektir. Eğer ehl-i dalalet ve gaflet gibi kendini unutup, afaka dalıp, umumi dünyayı hususi dünyası zannedip ona âşık olsa, tabiat bataklığına düşer boğulur. Meğer ki hârika olarak bir dest-i inayet onu kurtarsın. Şu hakikatı tenvir için şu temsile bak. Meselâ:
Şu güzel zinetli odanın dört duvarında, dördümüze ait dört endam ayinesi bulunsa, o vakit beş oda olur. Biri hakikî ve umumî, dördü misalî ve hususî... Herbirimiz kendi ayinemiz vasıtasıyla, hususi odamızın şeklini, heyetini, rengini değiştirebiliriz. Kırmızı boya vursak kırmızı, yeşil boyasak yeşil gösterir. Ve hakeza... ayinede tasarrufla çok vaziyetler verebiliriz; çirkinleştirir, güzelleştirir, çok şekillere koyabiliriz. Fakat haricî ve umumî odayı ise kolaylıkla tasarruf ve tağyir edemeyiz. Hususi oda ile umumi oda hakikatta birbirinin aynı iken, ahkâmda ayrıdırlar. Sen bir parmak ile odanı harab edebilirsin, ötekinin bir taşını bile kımıldatamazsın.
718- İşte dünya süslü bir menzildir. Herbirimizin hayatı, bir endam ayinesidir. Şu dünyadan herbirimize birer dünya var, birer âlemimiz var. Fakat direği, merkezi, kapısı, hayatımızdır. Belki o hususi dünyamız ve âlemimiz, bir sahifedir. Hayatımız bir kalem... onunla sahife-i a’malimize geçecek çok şeyler yazılıyor. Eğer dünyamızı sevdikse, sonra gördük ki: Dünyamız hayatımız üstünde bina edildiği için, hayatımız gibi, zail, fani, kararsızdır, hissedip bildik. Ona ait muhabbetimiz, o hususi dünyamız ayine olduğu ve temsil ettiği güzel nukuş-u esma-i İlahiyeye döner; ondan, cilve-i esmaya intikal eder.
Hem o hususi dünyamız, âhiret ve Cennet’in muvakkat bir fidanlığı olduğunu derkedip ona karşı şedid hırs ve taleb ve muhabbet gibi hissiyatımızı onun neticesi ve semeresi ve sünbülü olan uhrevî fevaidine çevirsek, o vakit o mecazi aşk, hakiki aşka inkılab eder.
Yoksa (59:19) نَسُوا اللّهَ فَاَنْسَيهُمْ اَنْفُسَهُمْ اُولئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ sırrına mazhar olup, nefsini unutup, hayatın zevalini düşünmeyerek, hususi kararsız dünyasını, aynı umumi dünya gibi sabit bilip kendini layemut farzederek dünyaya saplansa, şedid hissiyat ile ona sarılsa, onda boğulur gider. O muhabbet onun için hadsiz belâ ve azabdır. Çünki o muhabbetten yetimane bir şefkat, meyusane bir rikkat tevellüd eder.» (M.10) (Bak: Hırs, Tul-ü Emel)
Bir atıf notu:
-Hususi dünya, bak: 1077.p.
Esasen «Dünyanın, âhirete ve esma-i İlahiyeye bakan güzel iç yüzlerine karşı nev-i insana muhabbet verilmişken, o muhabbeti su-i istimal ederek; fani, çirkin, zararlı, gafletli yüzüne karşı sarfettiğinden, 1حُبُّ الدُّنْيَا رَاْسُ كُلِّ خَطِيئَةٍ hadis-i şerifinin sırrına mazhar olmuşlar.» (L.233) (Bak: Rabıta-i Mevt)
719- Kur’an (14:3) âyetinin bir kısmı olan يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا bahsinde denilmiş ki: Bu asrın bir hassası şudur ki; hayat-ı dünyeviyeyi, hayat-ı bakiyeye bilerek tercih ettiriyor. Yani kırılacak bir cam parçasını, baki elmaslara bildiği halde tercih etmek bir düstur hükmüne geçmiş. Ben bundan çok hayret ediyordum. Bu günlerde ihtar edildi ki: Nasıl bir uzv-u insanî hastalansa, yaralansa sair âza vazifelerini kısmen bırakıp onun imdadına koşar; öyle de, hırs-ı hayat ve hıfzı, zevk-i hayat ve aşkı taşıyan ve fıtrat-ı insaniyede dercedilen bir cihaz-ı insaniye, çok esbab ile yaralanmış, sair letaifi kendiyle meşgul edip sukut ettirmeye başlamış; vazife-i hakikiyelerini onlara unutturmağa çalışıyor. (Bak: Beka ve 1269.p.)
Hem nasıl ki bir cazibedar, sefihane ve sarhoşane şa’şaalı bir eğlence bulunsa, çocuklar ve serseriler gibi büyük makamlarda bulunan insanlar ve mesture hanımlar dahi o cazibeye kapılıp hakiki vazifelerini tatil ederek iştirak ediyorlar; öyle de, bu asırda hayat-ı insaniye, hususan hayat-ı içtimaiyesi öyle dehşetli fakat cazibeli ve elîm fakat meraklı bir vaziyet almış ki; insanın ulvi latifelerini ve kalb ve aklını, nefs-i emmaresinin arkasına düşürüp pervane gibi o fitne ateşlerine düşürttürüyor.
720- Evet hayat-ı dünyeviyenin muhafazası için zaruret derecesinde olmak şartıyla (Bak: Zaruret) bazı umûr-u uhreviyeye muvakkaten tercih edilmesine ruhsat-ı şer’iye var. Fakat yalnız bir ihtiyaca binaen, helâkete sebebiyet vermiyen bir zarara göre tercih edilmez, ruhsat yoktur. Halbuki bu asır, o damar-ı insanîyi o derece şırınga etmiş ki; küçük bir ihtiyaç ve adi bir zarar-ı dünyevî yüzünden elmas gibi umûr-u diniyeyi terkeder. Evet insaniyetin yaşamak damarı ve hıfz-ı hayat cihazı, bu asırda israfat ile ve iktisadsızlık ve kanaatsızlık ve hırs yüzünden bereketin kalkmasıyla ve fakr u zaruret, maişet ziyadeleşmesiyle o derece o damar yaralanmış ve şerait-i hayatın ağırlaşmasıyla o derece zedelenmiş ve mütemadiyen ehl-i dalalet nazar-ı dikkati şu hayata celb ede ede o derece nazar-ı dikkati kendine celbetmiş ki; edna bir hacat-ı hayatiyeyi, büyük bir mes’ele-i diniyeye tercih ettiriyor.» (K.L.104) (Bak: Menfaatperest)
Birkaç atıf notu:
-Hırs-ı dünya, bak: 2791, .p.lar
-Dünya hayatına davet edenlere cevab, bak: 1185.p.
-Dünyaya çağıranlar çoktur, bak: 1280.p.
-Dünyaperestlerin başına gelen semavi musibet, bak: 284.p.
-Bu asrın nazarı, dünya menfaatlarını birinci derecede görür, bak: 1484,1488.p.lar.
-Dünyayı âhirete tercih eden ehl-i dalalet, bak: 618.p.3002
721- İşte insanların böyle tehlikelere düşmemeleri ve dünyanın fani yüzünden alâkalarını kesmeleri için Kur’an ve ehadiste pek çok ikaz ve irşadattan bulunulmaktadır. Fakat ehl-i dünya bu ikazları bile garib karşılar. Ezcümle, dünyanın ehemmiyetsizliğini ders veren hadislerden biri olup «en ziyade insafsızların zihnini kurcalayan şu hadistir ki:
لَوْ وُزِنَتِ الدُّنْيَا عِنْدَ اللّٰهِ جَنَاحَ بَعُوضَةٍ مَا شَرِبَ الْكَافِرُ مِنْهَا جُرْعَةَ مَاءٍ2
ev kema kal, meal-i şerifi: “Dünyanın Cenab-ı Hakk’ın yanında bir sinek kanadı kadar kıymeti olsa idi, kâfirler bir yudum suyu ondan içmiyecek idiler.” Hakikatı şudur ki: عِنْدَ اللّٰهِ tabiri, âlem-i bekadan demektir. Evet âlem-i bekadan bir sinek kanadı kadar bir nur, madem ebedîdir; yeryüzünü dolduracak muvakkat bir nurdan daha çoktur. Demek koca dünyayı bir sinek kanadıyla müvazene değil, belki herkesin kısacık ömrüne yerleşen hususi dünyasını âlem-i bekadan bir sinek kanadı kadar daimî bir feyz-i İlahîye ve bir ihsan-ı İlahîye müvazeneye gelmediği demektir. Hem dünyanın iki yüzü var, belki üç yüzü var. Biri Cenab-ı Hakk’ın esmasının ayineleridir. Diğeri: Âhirete bakar, âhiret tarlasıdır. Diğeri; fenaya, ademe bakar. Bildiğimiz marzî-yi İlahî olmayan ehl-i dalaletin dünyasıdır. Demek Esma-i Hüsnanın ayineleri ve mektubat-ı Samedaniye ve âhiretin mezraası olan koca dünya değil; belki âhirete zıd ve bütün hatiâtın menşei ve beliyyatın menbaı olan, dünyaperestlerin dünyasının âlem-i âhirette ehl-i imana verilen sermedî bir zerresine değmediğine işarettir.» (S.346)
Bazı atıf notları:
-Allah sevdiği kulunun dünyasını kapar, bak: 411/1.p.
-Âl-i Beyt’in dünyadan küstürülmesi, bak: 1196, 1334.p.lar
-Dünyaya küsmek, bak: 1517.p.
-Dünya menfaat ve meşgaleleri, cihada mani olmamalı, bak: 573, 574.p.lar
-R.E. sh: 26’da 3. hadis; kalbinde bina yapmak sevgisi bulunanları zemmeder.
722- Hem yine dünyanın âhiret saadetine nisbetle ehemmiyetsizliğini anlatan bir hadis-i şerif de şöyledir: اَلدُّنْيَا سِجْنُ الْمُؤْمِنِ وَجَنَّةُ الْكَافِرِ3
“Yani: Dünyada şu mü’min, kısmen kusuratından cezasını gördüğü için, dünya onun hakkında bir dar-ı cezadır. Dünya, onların saadetli âhiretlerine nisbeten bir zindan ve cehennemdir. Ve kâfirler, madem Cehennem’den çıkmıyacaklar. Hasenatlarının mükâfatlarını kısmen dünyada gördükleri (Bak: 712.p.) ve büyük seyyiatları te’hir edildiği cihetle, onların âhiretine nisbeten dünya, cennetleridir. Yoksa mü’min bu dünyada dahi kâfirden manen ve hakikat nokta-i nazarında çok ziyade mes’uddur. Adeta mü’minin imanı, mü’minin ruhunda bir cennet-i maneviye hükmüne geçiyor; kâfirin küfrü, kâfirin mahiyetinde manevi bir cehennemi ateşlendiriyor.» (L.48) (Bak: 2170/1.p.)
Bir hadiste: «Allah kuluna hayır murad ederse, cezasını dünyada, şer murad ederse, âhirette verir» diye buyuruluyor. (R.E. sh:26) (Bak: 565.p.)
723- İki hadis-i kudsîden iki ibret levhası:
اِنَّ اللَّهَ اَوْحَى اِلَى الدُّنْيَا يَادُنْيَااَحْرِمِى الْحَرِيصَ عَلَيْكَ وَابْتَغِى الزَّا هِدَ فِيكَ وَاخْدِمِى الزَّاهِدَفِيك
Yani: “Allah Teâla dünyaya şöyle vahyetmiştir: Sana hırsla düşkün olanı mahrum et! Seni önemsemeyip geri çekileni de ara (onu mahrum etme). Sana düşkün olanı kendine hizmetçi edin ve sana düşkün olmayana hizmetçi ol.”4
يَامُوسِى ابْنَ عِمْرَانَ اِذَاكَانَ الْغَالِبُ عَلَى قَلْبِ عَبْدِى ا لْاِشْتِغَالَ بِالدُّنْيَااَشْغَلْتُ قَلْبَهُ بِالْفَقْرِوَاَنْسَيْتُهُ الْمَوْتَ وَابْتَلَيْتُهُ بِجَمْعِ الْمَالِ وَاَغْفَلْتُهُ عَنِ الْمَالِ. وَاِذَاكَانَ الْغَالِبُ علَى قَلْبِ الْعَبْدِالْاِشتِغَالِ بِاَمْرِالْآخِرَةِ حَمَلْتُ هِمَّتَهُ عَلَى عِبَادَتِى وَاسْتَخْدَمْتُ لَهُ عِبَادِى وَمَلَئْتُ قَلْبَهُ الْغِنَى وَبَدَنهُ الرَّاحَة .
Yani: “Ey İmran oğlu Musa! Eğer kulumun kalbinde dünya meşguliyeti üstünse, ben onun kalbini ihtiyaçla meşgul ederim, ona ölümü unuttururum, ona mal toplama hastalığını veririm ve onu âhiretten gafil bırakırım. Eğer kulun kalbinde âhiret işiyle uğraşmak üstünse, onun gayretini bana yöneltirim, kullarımı ona hizmetçi kılarım, kalbine zenginlik doldururum ve bedenine de rahatlık veririm.»5
Bir hadis-i şerifte de dünya hayatı şöyle tavsif edilir:
«كُنْ فِى الدُّنْيَا كَاَنَّكَ غَرِيبٌ اَوْعَابِرُسَبِلِ Yani: “Sen dünyada sanki garib imişsin veya yolcu imişsin gibi bir halde bulun.»6 (Bak: Zühd)
Bir atıf notu:
-Mü’minin ölümünün, ana karnından dünyaya gelişine benzetilmesi, bak: 2402.p.
724- Dünya hayatı hakkında, dünya kelimesinin geçtiği âyetlerden birkaç not:
-Dünyayı âhirete tercih edenler: (2:86) (9:38) (14:3) (16:107) (79:38, 39) (87:16, 17)
-Dünya zevki ve çeşitli menfaatları, nefsin nazarında güzel göründüğünden onlara aldanılmaması: (3:14) (18:46) (28:60, 61) (57:20)
-Dünya hayatı aldatıcı bir hayattır: (3:185) (6:32, 70) (7:51) (10:24) (13:36) (29:64) (40:39) (42:36) (43:35) (47:36)
-İnsan dünyanın, Allah âhiretin kazanılmasını istiyor: (8:67)
-Ehl-i dünyanın dünyalıklarına imrenmemek: (9:55,85) (18:28) (20:131) (28:79, 80)
-Dünya hayatıyla tatmin olup âhireti ummayanların cezası. (10:7) (45:34, 35)
-Dünya serveti, ekser insanlarda hakiki diyanete mani olduğuna işaret: (10:88)
-Dünya menfaati için dine alâkadarlık gösterenler: (22:11)
-Dünyanın yalnız zahirini bilip, hakiki vechini bilmemek gafleti: (30:7)
-Dünya zinetini isteyen, Peygamber’in (A.S.M.) ezvacı hakkında gelen tahyir âyeti: (33:28,29)
-Dünya hayatını gaye edinenlere isteklerinden verilir, âhirette mahrum bırakılır: (42:20) (46:20)