1598- İLM-İ KELÂM علمِ كلام : Cenab-ı Hakk’ın zat ve sıfatlarından ve nübüvvet ve itikada ve hilkat âlemine ait mes’elelerden bahsedip aklî ve mantıkî delillerle isbat eden ilim. Bu hususlara çalışan İslâm allamelerine “Mütekellimîn” veya “Ulema-i ilm-i Kelâm” denir.
“Ulema-i İlm-i Kelâm, Kur’an’ın şakirdleri oldukları halde bir kısmı onar cild olarak erkân’ı imaniyeye dair binler eser yazdıkları halde, Mu’tezile gibi aklı nakle tercih ettikleri için, Kur’an’ın on âyeti kadar vuzuh ile ifade ve kat’i isbat ve ciddi ikna edememişler. Adeta onlar, uzak dağların altında lağım yapıp, borularla ta âlemin nihayetine kadar silsile-i esbab ile gidip orada silsileyi keser. Sonra ab-ı hayat hükmünde olan marifet-i ilahiyeyi ve vücud-u Vacib-ül Vücud’u isbat ederler. Âyet-i Kerime ise, herbirisi birer Asa-yı Musa gibi her yerde suyu çıkarabilir, herşeyden bir pencere açar, Sani’-i Zülcelal’i tanıttırır.” (S.441) (Bak: Hudus, Velayet-i Kübra)
İki atıf notu:
-Marifetullahı kazanma yolları olan üç meslek ve mukayesesi, bak: 2251-2253, 3987/1.p.lar
-İlm-i Kelâm ulemasından birisi gelecek, hakaik-ı imaniyeyi isbat edecek, bak: 3067.p.
1599- İlm-i Kelâm, ehl-i bid’adan olan Mu’tezile içinde doğmuş, ehl-i sünnet âlimleri elinde ehilleşmiş, Gazalî Hazretleri ve muakibleri ile de kemalini bulmuştur. İlm-i Kelâm’ın bu üç merhalesi şöyle hülasa edilebilir:
Asr-ı Saadet ve Tabiîn devirlerinde İslâm itikadıyatında birlik vardı. İslam, fütuhatla sınırları genişledikçe muhtelif dil, anlayış ve milletlere mensub insanlar, İslâm camiasına dahil oluyorlardı. Bunların arasında, İslâmiyet’e girmekle beraber İslâm öncesi fikir ve temayülleri henüz tam İslâmlaşamamış olanlar bulunduğu gibi, zahiren müslüman olanlar ile ehl-i kitab ve bir kısım muarızlar da vardı. Bu sebeble İslâm dünyasında itikadî ihtilaflar ve fırkalar ortaya çıkmaya başladı. Bu durum karşısında İslâm itikad birliğini muhafaza etmek için hakiki İslâm âlimleri, tevhid ilmini asıl kaideleriyle ortaya koyup aklî ve mantıkî delilleriyle isbat ve izah yolunu gösterdiler.
İşte bu hareket karşısında Hicri birinci asrın sonlarına doğru, bid’at ehli kendi bozuk fikriyatına ilmî bir hüviyet kazandırmak için, ilm-i Kelâm dedikleri bir harekete giriştiler. Mu’tezilenin ilki kabul edilen Vasıl b.Ata (vefatı Hi.131) bu mevzuda ilk eserini yazmış, Ebu-l Huzeyl ve İbrahim en-Nazzam gibi Mu’tezile öncüleri bu harekete katılmışlardır.Böylece ilm-i Kelâm’ın birinci merhalesi başlamış oldu.
Mezkûr bid’at hareketine karşı, Basra’lı Abdullah b.Said-el Küllab (vefatı takriben Hi.240) İlm-i Kelâm’a yeni bir hüviyet kazandırarak onları mağlub etmiştir. Kendisinden bir asır kadar sonra gelen Ebu-l Hasan-ul Eş’arî, Küllab’ın fikrinden de faydalanarak Mu’tezile’den ayrılıp muarızlara karşı İlm-i Kelâm’ı kullanmış ve bu ilme İslâm itikadiyatını müdafaa eden bir ilim vasfını kazandırmıştır. Böylece itikadda ehl-i sünnetten olan Eş’arî Mezhebi meydana gelmiştir. Aynı şekilde Eş’arî hazretlerinden yirmi yaş küçük olan Maturidî hazretleri de (Hi.280-336) bu ilimle Ehl-i Sünnet itikadiyatını müdafaa ederek itikadda imam olmuştur. (Bak.Maturidî)
Diğer taraftan Abbasiler devrinde, Eski Çağ ilim ve felsefî eserlerinden bir kısmının, tercüme oluyla İslâm dünyasına intikal etmesiyle İslâm itikadına zıd düşen bir takım felsefî görüşler ortaya çıkmıştı. Bu felsefî fikirlere karşı Kadı Ebubekir-el Bakıllanî (Vefatı Hi. 403) İslâm müdafaasında İlm-i Kelâm’ı dirayetle kullanmıştır. Daha sonra El-Cüveynî gibi zatların çalışmalarıyla İmam-ı Gazalî Hazretlerine kadar devam eden süre, İlm-i Kelâm’ın ikinci merhalesini teşkil eder
İmam-ı Gazalî Hazretleri (Hi: 450-505) ile İlm-i Kelâm’ın üçüncü mer-halesi başlar. Hz.Gazalî, İlm-i Kelâm’a kazandırdığı yeni metodla felsefe cereyanlarını mağlub etmiştir. Hz. Gazalî ve ondan sonra gelen İlm-i Kelâm âlimlerine “Müteahhirîn” denilmiştir.