3946- VELAYET-İ KÜBRA ولاية كبرى : Büyük velilik. Akrebiyet-i İlahiyenin inkişafına bakan ve veraset-i Nübüvvetten gelen gayet kısa, fakat yüksek olan ve tarikat berzahına uğramadan zahirden hakikata geçen velilik mesleği. (Sahabeler gibi) (Bak: Cadde-i Kübra, Müceddid)

3947- Âlem-i İslâmda üç mühim meslekten birisi: Tasavvuf mesleğidir ki, tarikatlar olarak yaygındır. Bu meslek, nefsi terbiye eder ve ruhî terakki için maneviyat yolunda çalışır. Aklî ve mantıkî delillere fazla yer vermez.

İkincisi olan İlm-i Kelâm mesleği, aklî ve mantıkî delillere dayanır. Avama değil, ilim ve fikir sahiblerine hitab eder.

Üçüncü meslek de: Velayet-i kübra, veraset-i Nübüvvet ve cadde-i kübra  gibi tabirlerle ifade edilen sahabe, asfiya ve müceddidlerin yoludur. Bu meslekte Kur’anın tarzına uygun olarak akıl, ilim, mantık, kalb ve maneviyat müşterek çalışır ve inkişaf ederler ki, en isabetli yol budur.

Bu yolda çalışıp inkişaf edemiyen müslümanlar, velayet-i kübra mesle-ğindeki asfiyaların gösterdikleri düsturlara sadakatla ve teslimiyetle bağlı kalmaları gerektir. (Bak:İlm-i Kelâm)

Evet «cadde-i kübra elbette velayet-i kübra sahibleri olan Sahabe ve Asfiya ve Tabiîn ve Eimme-i Ehl-i Beyt ve Eimme-i Müçtehidînin caddesidir ki, doğrudan doğruya Kur’anın birinci tabaka şakirdleridir.» (M.85)

3948- «Sahabelerin velayeti, velayet-i kübra denilen, veraset-i nübüvvetten gelen, berzah tarikına uğramııyarak, doğrudan doğruya zahirden hakikata geçip, akrebiyet-i İlahiyenin inkişafına bakan bir velayettir ki, o velayet yolu gayet kısa olduğu halde gayet yüksektir. Hârikaları az, fakat meziyyatı çoktur. Keşif ve keramet orada az görünür.

Hem evliyanın kerametleri ise, ekserisi ihtiyarî değil. Ummadığı yerden, ikram-ı İlahî olarak bir hârika ondan zuhur eder. Bu keşif ve kerametlerin ekserisi de, seyr ü sülûk zamanında, tarikat berzahından geçtikleri vakit, adi beşeriyetten bir derece tecerrüd ettiklerinden, hilaf-ı âdet hâlâta mazhar olurlar.

Sahabeler ise, sohbet-i Nübüvvet in’ikasıyla ve incizabıyla ve iksiriyle tarikattaki seyr ü sülûk daire-i azîminin tayyına mecbur değildirler. Bir kademde ve bir sohbette zahirden hakikata geçebilirler. “Nübüvvet ve veraset-i Nübüvvetteki velayet, sırr-ı akrebiyetin inkişafına bakar. Velayet-i saire ise, ekseri kurbiyet esası üzerine gider. Bir çok meratibde seyr ü sülûke mecbur olur.» (M.50)

«Sahabelerden ve Tabiîn ve Tebe-i Tabiînden en yüksek mertebeli velayet-i kübra sahibi olan zatlar, nefs-i Kur’andan bütün letaiflerinin hisselerini aldıklarından ve Kur’an onlar için hakiki ve kâfi bir mürşid olduğundan gösteriyor ki: Her vakit Kur’an-ı Hakîm, hakikatları ifade ettiği gibi, velayet-i kübra feyizlerini dahi ehil olanlara ifaza eder.

Evet zâhirden hakikata geçmek iki suretledir:

Biri: Tarikat berzahına girip, seyr ü sülûk ile kat’-ı meratib ederek hakikata geçmektir.

İkinci suret: Doğrudan doğruya, tarikat berzahına uğramadan, lütf-u İlahî ile hakikata geçmektir ki, Sahabeye ve Tabiîne has ve yüksek ve kısa tarik şudur.» (M.356)

3949- «Velayet yolları içinde en güzeli, en müstakimi, en parlağı, en zengini; Sünnet-i Seniyyeye ittiba’dır. Yani: A’mal ve harekâtında Sünnet-i Seniyyeyi düşünüp ona tabi olmak ve taklid etmek ve muamelat ve ef’alinde ahkâm-ı şer’iyeyi düşünüp rehber ittihaz etmektir.

İşte bu ittiba’ ve iktida vasıtasıyla, adi ahvali ve örfî muameleleri ve fıtrî hareketleri ibadet şekline girmekle beraber; herbir ameli, sünneti ve şer’i o ittiba’ noktasında düşündürmekle, bir tahattur-u hükm-ü şer’î veriyor. O ta-hattur ise, sahib-i şeriatı düşündürüyor. O düşünmek ise, Cenab-ı Hakk’ı hatıra getiriyor. O hatıra, bir nevi huzur veriyor. O halde mütemadiyen ömür dakikaları, huzur içinde bir ibadet hükmüne getirebilir. İşte bu cadde-i kübra, velayet-i kübra olan ehl-i veraset-i Nübüvvet olan Sahabe ve selef-i salihînin caddesidir.»  (M. 450)

Bir atıf notu:

- Marifetullahı kazanma yolları olan üç meslek, bak: 2251-2253, 3088, 3089.p.lar.

Yukarı Çık