1766- İSMAİL (A.S.) اسمعيل : “Hazret-i İsmail, İbrahim Aleyhisselâm’ın oğludur. “Hacer” adındaki zevcesinden dünyaya gelmiştir. Bu muhterem Hacer, bir cariye idi. Bunu Mısır hükümdarı, İbrahim Aleyhisselâm’ın refikası “Sare”ye bağışlamıştı. Sare de bunu mübarek kocası Hazret-i İbrahim’e vermişti. Sahih görülen bir rivayete göre Hacer, Sare’den evvel vefat etmiştir.
İbrahim Aleyhisselâm, Hak Teala’nın emriyle Hacer’i ve oğlu İsmail’i alıp Hicaz’da Kâbe-i Mükerreme’nin bulunduğu mahalle kadar götürdü, orada bıraktı. Yemen’den gelmekte bulunan “Cürüm” kabileleri de bunlara refakat eyledi. O zamana kadar ıssız ve susuz bulunan Mekke-i Mükerreme vadisini bunlar imarettiler. Hatta bunların ayakları berekâtıyla “Zemzem” denilen su meydana çıktı, artık oralar şenlendi. Hazret-i İbrahim, bir aralık bir rüya gördü. Bu Allah Teala’nın bir vahyi idi; oğlu İsmail’i kurban etmesi emrolunmuştu. Bunun üzerine henüz oniki yaşında olan Hazret-i İsmail’i Mekke-i Mükerreme’de Sebir Dağı’nın eteğinde tenha bir mevkie götürdü, onu Ma’buduna kurban etmek istiyordu. Bu sevgili yavru da: “Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap, inşaallah beni sabredenlerden bulursun” diyordu. Bu Allah yolunda olan fedakârlığın en yüksek bir nişanesi idi. Fakat Allah Teala lutfetti, baba ile oğlun şu fedakârlığına mükâfat olarak Hazret-i İsmail’e bedel bir koç ihsan buyurdu da bu latif, masum çocuk kurban olmaktan kurtuldu.
İsmail Aleyhisselâm, büyüyüp Cürhümîlerden kız aldı ve oniki çocuğu doğdu. İbrahim Aleyhisselâm ara sıra gelir, oğlunu görürdü. sonra Hazret-i İsmail’in oğulları ve torunları çoğalıp etrafa hâkim olmuşlardı. Hazret-i İsmail, İbrahim Aleyhisselâm’ın şeriatıyla amel etmek üzere Yemen kabilelerine ve “Amalika” denilen eski bir kavme peygamber gönderilmişti. Hazret-i İbrahim’den kırk sene sonra yüz otuz yedi yaşında irtihal ettiği ve anası Hacer’in “Hicr” deki kabri civarında medfun bulunduğu mervidir.” (B.İ.İ: 480)
1767- Hz. İbrahim’in Hz. İsmail’i kurban etmesi hâdisesi, büyük bir im-tihan nümunesidir. Kur’an (9:24) (Bak. 569/1.p.) ve emsali âyetlerde bildirildiği gibi, her mü’minin dünyada bütün sevdiği şeylerden daha çok Allah’ı sevmesi gerekmektedir. Hele Halilürrahman ünvanıyla ma’ruf ve muhabbetullahta nümune-i imtisal olan İbrahim (A.S.) gibi bir zatın kalbinde, Allah sevgisi kadar hiç bir şeyin yer tutmaması gerekiyordu. Bir babanın dünya hayatında en çok sevdiği şeylerden başta geleni, kendi evladıdır. İşte İbrahim (A.S.) en çok sevdiği evladını Allah’ın emri üzerine Allah’a feda ve kurban edebilecekse, Allah’ı her şeyden daha çok sevdiğini isbat etmiş ve çok kimselerin veremiyeceği imtihanı vermiş olacaktır. İşte Hz.İbrahim Aleyhisselâm Allah’ın bu emrine bilfiil teşebbüs etti ve imtihanı en yüksek seviyede kazanmış oldu. (Bak. 1469.p. sonunda bir âyet notu)
Malumdur ki âyetlerin her zaman ve herkese ders vermesi, küllî bir kaidedir. Binaenaleyh ciddi müslüman ana ve babalar, müstaid olan evladlarını, gerektiğinde din yolunda feda edebilmeleriyle ve bu yola samimi teşvik etmeleriyle, bu yüksek imtihanı kendi dereceleri nisbetinde kazanmış olurlar. Yani dünyada en çok sevdiklerinden daha çok Allah’ı sevdiklerini isbat etmiş olurlar. (Bak: Vakf-ı Hayat)
1768- İsmail (A.S.) hakkında Kur’andan birkaç not:
-Hz. İbrahim ve İsmail’e (A.S.) Kabe’nin maddi ve manevi bakımdan temiz tutulması emri ve bir emniyet yeri olması: (2:125) , inşası: (2:127) (Bak: Kâ’be)
-Hz. İsmail’in (A.S.) evsaf-ı mümeyyizeleri: (19:54) (21:85) (38:48)
-Hz. İsmail’in (A.S.) kurban edilme meselesi: (37: 100 ilâ 108)