1343- HİSS حسّ : Duymak. Farkına varmak. Duygu. (Bak: Enaniyet, Havass, Haya, İzzet)

Hisler iki kısma ayrılır. Biri, hiss-i zahirî ki; göz, kulak, dil, el, burun gibi organlar ile eşya ve hâdislere hakkında bilgi alınır. Bu hisler, uzvî bir hâdisedir. Diğeri, hiss-i batınî ki; sevinme, kıskanma, iftihar, hayranlık, tiksinme, üzüntü, mahcubiyet ve hürmet gibi iç dünyamızda yaşanan ruhî hâdiselerdir. Allah tarafından insanlara ihsan edilen bu hislerden herbirinin büyük hizmet ve vazifeleri vardır. İnsan o hisleri asıl yaratılış gayelerinde kullanmakla mükelleftirki, buna şükr-ü örfî tabir edilir. (Bak: Şükr maddesindeki 3598.p)

1344- “Şu dünya hayatında en bahtiyar odur ki: Dünyayı bir misafirhane-i askerî telakki etsin ve öyle de iz’an etsin ve ona göre hareket etsin. Ve o telakki ile, en büyük mertebe olan mertebe-i rızayı çabuk elde edebilir. Kırılacak şişe pahasına, daimî bir elmasın fiatını vermez; istikamet ve lezzetle hayatını geçirir. Evet dünyaya ait işler, kırılmağa mahkûm şişeler hükmündedir; baki umur-u uhreviye ise, gayet sağlam elmaslar kıymetindedir. İnsanın fıtratındaki şiddetli merak ve hareretli muhabbet ve dehşetli hırs ve inadlı taleb ve hakeza şedid hissiyatlar, umur-u uhreviyeyi kazanmak için verilmiştir. O hissiyatı şiddetli bir surette fani umur-u dünyeviyeye tevcih etmek, fani kırılacak şişelere baki elmas fiatlarını vermek demektir.

İşte insanda binlerle hissiyat var. Herbirisinin aşk gibi iki mertebesi var. Biri mecazi, biri hakiki. Meselâ: Endişe-i istikbal hissi herkeste var. Şiddetli bir surette endişe ettiği vakit bakar ki, o endişe ettiği istikbale yetişmek için elinde sened yok. Hem rızk cihetinde bir taahhüd altında ve kısa olan bir istikbal, o şiddetli endişeye değmiyor. Ondan yüzünü çevirip, kabirden sonra hakiki ve uzun ve gafiller hakkında taahhüd altına alınmamış bir istikbale teveccüh eder. Hem mala ve caha karşı şiddetli bir hırs gösterir.

Bakar ki: Muvakkaten onun nezaretine verilmiş o fani mal ve afetli şöhret ve tehlikeli ve riyaya medar olan cah, o şiddetli hırsa değmiyor. Ondan hakiki cah olan meratib-i maneviyeye ve derecat-ı kurbiyeye ve zad-ı âhirete ve hakiki mal olan a’mal-i salihaya teveccüh eder. Fena haslet olan hırs-ı mecazî ise, âlî bir haslet olan hırs-ı hakikiye inkılab eder.

Hem meselâ şiddetli bir inad ile; ehemmiyetsiz, zail, fani umurlara karşı hissiyatını sarfeder. Bakar ki, bir dakika inada değmiyen bir şeye, bir sene inad ediyor. Hem zararlı, zehirli bir şeye inad namına sebat eder. Bakar ki, bu kuvvetli his, böyle şeyler için verilmemiş. Onu onlara sarfetmek, hikmet ve hakikata münafidir. O şiddetli inadı, o lüzumsuz umur-u zaileye vermeyip, âlî ve baki olan hakaik-i imaniyeye ve esasat-ı İslâmiyeye ve hidemat-ı uhreviyeye sarfeder. O haslet-i rezile olan inad-ı mecazî, güzel ve âlî bir haslet olan hakiki inada, yani hakta şiddetli sebata inkılab eder. İşte şu üç misal gibi;insanlar insana verilen cihazat-ı maneviyeyi eğer nefsin ve dünyanın hesabıyla iştimal etse ve dünyada ebedi kalacak gibi gafilane davransa, ahlâk-ı rezileye ve israfat ve abesiyete medar olur. Eğer hafiflerini dünya umuruna ve şiddetlilerini vezaif-i uhreviyeye ve maneviyeye sarfetse, ahlâk-ı hamideye menşe’, hikmet ve hakikata muvafık olarak saadet-i dareyne medar olur. İşte tahmin ederim ki, nâsihlerin nasihatları şu zamanda tesirsiz kaldığının bir sebebi şudur ki: Ahlâksız insanlara derler: “Hased etme! Hırs gösterme! Adavet etme! İnad etme! Dünyayı sevme! “ Yani, fıtratını değiştir gibi zâhiren onlarca mâlâyutak bir teklifte bulunurlar. Eğer deseler ki: “Bunların yüzlerini hayırlı şeylere çeviriniz, mecralarını değiştiriniz.” Hem nasihat tesir eder, hem daire-i ihtiyarlarında bir emr-i mteklif olur.” (M.33.) (Bak: İrşad)

1344/1- “Evet her bir uzuv, bir şey için yaratılmıştır. O uzvu, o şeyde kullanmakla mükelleftir. Meselâ, her bir hasse için bir ibadet vardır. Onun hilafında kullanılması dalalettir. Meselâ, baş ile yapılan secde Allah için olursa ibadettir, gayrısı için dalalettir. Kezalik şuaranın hayalen yaptıkları hayret ve muhabbet secdeleri dalalettir. Hayal, onun ile fâsık olur.” (M.N: 196) (Bak: Secde)

1344/2- İnsanın fıtrat-ı asliyesinde Sani’ini arayan hisler de vardır. Evet “beşerin havvas-ül hams-ı zahire ve batınadan başka, âlem-i gayba karşı açılan pek çok pencereleri var. Gayr-ı meş’ur pek çok hisleri var. Hiss-i sâmia, bâsıra, zâika olduğu gibi, bir hiss-i sadise-i sadıka olan sâika vardır. Hem bir hiss-i sabia-i barika olan şâika var. O şevk ve sevk yalan söylemez, yanlış gidemez.” (M.N.254)

Yukarı Çık