1239- HAYA حياء : Hicab, utanma, edeb, ar, namus. Allah korkusu ile günahtan kaçınmak.
Hayadan mahrum olan, hayasız kalır. Hayasızlık ise, manevî ve ahlâkî mefhumların, vicdanî şuuru kazanmadığından kötülükleri alenî ve sıkılmadan işleyebilmektir, şeklinde ta’rif edilebilir ki; fâsık-ı mütecahir manasındadır. Âhirzaman fitnesinde böyle hayasızlıklar, medenilik namı verilerek ekseriyetçe işleneceğini hadisler haber verir. (Bak: 985.p)
Haya hissi, günahlara karşı büyük bir maniadır.
Evet manevî ve ahlâkî yüksek hissiyata sahib olan kimse, o haletinin neticesi olan haya hissi sebebiyle açıkça günah işleyemez. İşlese, hayadan yüzü kızarır. Fakat böyle kâmil bir haya hissine sahib olabilmek için şeair-i İslâmiyeyi tam manasıyla yaşayan bir cemiyet veya bir cemaat içinde yaşamak lâzımdır. (Bak: Şeair) O da olmazsa ferdin kendisi şeaire ve sünnete riayetkâr olup yaşaması gerektir. Aksi halde yalnız haya değil belki vicdaniyatta (Bak: Vicdaniyat) zedelenme ve zayıflama başlar, bir kısmı mahvolur. Bediüzzaman Hazretleri bir eserinde.
“Umumun, bahusus avam-ı mü’minînin istinadgâhları olan İslâmî esaslar ve cereyanlar ve şeairler kırılmasıyla bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumî...” (K.L. 30) şeklindeki veciz ifadesiyle, millî ahlâkta tereddinin asıl sebebini bildirir. (Bak. 248 ilâ 252.p.lar) (Çocuklarda haya hissinin gelişmesi, bak. 173 p.)
Haya kadınlarda daha önemlidir. Zira millî ahlâkın bozulmasında, hatta âhirzaman fitnesinde, yüzsüz yani haya hissini kaybetmiş kadın ve kızların rolü büyüktür. Bunun içindir ki, Sahih-i Buhari 67. Kitab-ün nikah 17. babında; İbn-i Mace 36. kitab-ül fiten 19. babında ve S.M. 8. cild. 228 sh. ve 97,98,99. hadislerinde ve sair hadis kitablarında en zararlı fitne kadın fitnesi olduğu beyan edilmiştir. Evet hayalı kadın hem böyle fitnelere âlet olmaz, hem aile hayatında merkez olan kadın, emniyet ve şahsiyet kazanır. İşte bu gibi hikmetler içindir ki, bir hadis-i şerifte:
اَلْحَيَاءُ حَسَنٌ وَلَكِنَّهُ فِى النِّسَاءِ اَحْسَنُ “Yani: Haya (utanmak) güzeldir, fakat haya, kadınlarda daha güzeldir.” buyurulur. (H.G.hadis: 153)
Atıf notları:
-Haya hissi ve namus mefhumu, bak: 3782/1 .p.
-Âhirzaman fitnesinde çocukların hayasız yetişmesi, bak: 166,167,167/1.p.lar
1240- Diğer bir hadiste de:
اَلْحَيَاءُ مِنَ الْاِيمَانِ وَالْاِيمَانُ فِى الْجَنَّةِ وَالْبَذَاءُ مِنَالْجَفَاءِ وَالْجَفَاءُ فِى النَّارِ
buyuruluyor. Yani: “Haya imandandır. İman ise, Cennet’tedir. (Rıza-yı İlahîyi ve Cennet’i kazandırır.) Beza (gayr-ı ahlâkî söz ve hareketler ise) cefadan maduddur. Cefa sahibi de ateştedir (Cehennem’e lâyıktır). Evet hayasızlığın neticesi olan kötü söz ve hareketlerle ehl-i diyanetin hayat-ı içtimaiyesini ifsad etmek, hukuk-u ammeye tecavüzdür.” (H.G.hadis: 154) (Bak.Fasık-ı Mütecahir)
Hayanın ehemmiyetini anlatan hadislerden bir kaçı da şöyledir:
اَلْحَيَاءُ خَيْرٌ كُلُّهُ Yani: “Haya tamamıyla hayırdır.” (K.H. hadis: 1179)
اَلْحَيَاءُ لَا يَأْتِى اِلَّا بِخَيْرٍ Yani: “Haya ancak hayır getirir.” (K.H: hadis: 1179) (T.T. c.ci: 5 hadis 217)
اَنَّ رَسُولَ اللهِ (ع.ص.م) مَرَّ عَلَى رَجُلٍ مِنَ الْاَنْصَارِ وَهُوَ يَعِظُ اَخَاهُ
فِى الْحَيَاءِ فَقَالَ رَسُولَ اللهِ (ع.ص.م) دَعْهُ فَاِنَّ الْحَيَاءَ مِنَ الْاِيمَانِ
“Resulullah (A.S.M.) bir gün, Ensar’dan bir kimsenin yanından geçiyordu. Ensarî kardeşini hayadan menediyordu. Resulullah (A.S.M.) “Ona ilişme. Haya imandandır.” buyurdu.” (S.B.M. hadis.23) İman irtikab-ı maasiye mani’ olduğu gibi, haya da mani’dir.
Bir atıf notu:
-Libas-ı takva (hiss-i haya), bak: 1712.p
1241- Haya, fiilî tezahürü ile varlığı isbatlanır. Kâmil bir huzur haletine (Bak. Huzur) sahib olan mü’min, gayr-ı meşru her hareketinde, Allah’a karşı haya hissinin lâzımı olarak vicdanen müteessir olur. (Vicdanî ve ihtiyarî ahvalin farkı, bak: 3968/1.p)
Bir hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor.
اِسْتَحْيُوا مِنَ اللهِ حَقَّ الْحَيَاءِ قُلْنَا يَا رَسُولَ اللهِ اِنَّا نَسْتَحْيِى وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ
قَالَ لَيْسَ ذَالِكَ وَلَكِنَّ الْاِسْتِحْيَاءُ مِنَ اللهِ حَقَّ الْحَيَاءِ اَنْ تَحْفَظَ الرَّاْسَ وَ مَا
وَعَى وَالْبَطْنَ وَمَا حَوَى وَلْتَذْكُرِ الْمَوْتَى وَالْبِلَى وَمَنْ اَرَادَ الْاَخِرَةَ تَرَكَ
زِينَةَ الدُّنْيَا فَمَنْ فَعَلَ ذَلِكَ فَقَدْ اِسْتِحْيَا مِنَ اللهِ حَقَّ الْحَيَاءِ
“Yani: Peygamber (A.S.M.) : “Allah’tan hakkıyla haya edin” buyurdu. Biz de: “Ya Resulallah -hamdolsun- haya ediyoruz” dedik. Peygamber (A.S.M.): “Haya öyle sizi anladığınız gibi değildir. Allah’tan hakkıyla haya etmek, başın (yani zihnin) ve zihninin duygular vasıtasıyla içine aldığı şeyleri (kötü olmaktan); içini ve içindeki şeyleri (yani şehvetini ve yiyip içtiklerin haramdan) korumandır. Ölümü ve vücudun geçiciliği ile belâlarını hatırdan çıkarma! Kim Âhireti isterse, dünyanın (gaflet veren) zinetlerini terk eder. Kim buna muvaffak olursa, Allah’tan hakkıyla haya etmiş demektir.” (T.T. ci.5. hadis 220)
Mezkûr hadisten anlaşılıyor ki, insanın iç dünyasında bulunan ve dıştan görünmeyen bütün düşünce, his ve haletler, fiilî tezahürle ortaya çıkarlar ve böylece o hislerin varlığı isbat olunur.
İki atıf notu:
-Haya hissinden nokta-i nazar, bak: 1438.p. sonu
-Allah’a karşı haya, bak: 75 ilâ 77.plar.
1241/1- Haya hissi, bahsinde hicab duyulan bazı dinî ahkâmın ve hakikatların öğrenilmesine mani olacak bir mecraya götürülmemeli ve böyle anlaşılmamalıdır. Asıl utanılacak şey, dinimizde yasaklanmış günahları işlemek olduğu hadislerde ifade edilmiştir. Ezcümle: Sahih-i Buhari 3. Kitab-ül İlim 50. babda ve Sahih-i Müslim 3. Kitab-ül Hayz 61 hadiste ve İbn-i Mace 2. Kitab-üt Tahare 124. babda bu husus zikredilir. (Bak: 2860.p.) İ.M. 36. Kitab-ülFiten 17. babı, haya hakkındadır.