3111- RİYA رياء : Özü sözü bir olmamak. İnandığı gibi hareket etmeyiş, iki yüzlülük etmek. İbadeti ve beğenilen iyi şeyleri, gösteriş ve kendini beğendirmek için yapmak. K.H. hadis 1401’de, riyaya şirk-i asgar deniyor. (Bak: Kibr, Tekellüf)
3112- “İnsanda ekseriyet itibariyle hubb-u cah denilen hırs-ı şöhret ve hodfüruşluk ve şan ü şeref denilen riyakârane halklara görünmek ve nazar-ı ammede mevki sahibi olmağa, ehl-i dünyanın her ferdinde cüz’î küllî arzu vardır. Hatta o arzu için, hayatını feda eder derecesinde şöhretperestlik hissi onu sevkeder. Ehl-i âhiret için bu his gayet tehlikelidir. Ehl-i dünya içinde gayet dağdağalıdır; çok ahlâk-ı seyyienin de menşeidir ve insanların da en zaif damarıdır. Yani: Bir insanı yakalamak ve kendine çekmek; onun o hissini okşamakla kendine bağlar, hem onun ile onu mağlub eder.” (M.412)
3113- “Riyaya dair “üç nokta” yazılacak:
Birincisi: Farz ve vaciblerde ve şeair-i İslâmiye’de ve Sünnet-i Seniyenin ittibaında ve haramların terkinde riya giremez. İzharı riya olamaz. Meğer gayet za’f-ı imanla beraber, fıtraten riyakâr ola. Belki şeair-i İslâmiyeye temas eden ibadetlerin izharları, ihfasından çok derece daha sevablı olduğunu, Hüccet-ül İslâm İmam-ı Gazalî (r.a.) gibi zatlar beyan ediyorlar. Sair nevafilin ihfası çok sevablı olduğu halde; şeaire temas eden, hususan böyle bid’alar zamanında itiba-ı Sünnetin şerafetini gösteren ve böyle büyük kebair içinde haramların terkindeki takvayı izhar etmek, değil riya belki ihfasından pek çok derece daha sevablı ve halistir. (Dini tebliğde aşağılık duygusuna kapılmamak, bak: 1882.p.)
3114- İkinci Nokta: Riyaya insanları sevkeden esbabın birincisi: Za’f-ı imandır. Allah’ı düşünmeyen, esbaba perestiş eder, halklara hodfüruşlukla riyakârane vaziyet alır. Risale-i Nur şakirdleri, Risale-i Nur’dan aldıkları kuvvetli iman-ı tahkikî dersiyle; esbaba ve nâsa ubudiyet noktasında bir kıymet, bir ehemmiyet vermiyor ki, ubudiyetlerinde onlara gösterişle riya etsinler.
3115- İkinci Sebeb: Hırs ve tama’, za’f u fakr noktasında teveccüh-ü nası celbine medar riyakârane vaziyet almıya sevkediyor. Risale-i Nur’un şakirdleri, iktisad ve kanaat ve tevekkül ve kısmetine rıza gibi, Risale-i Nur’un dersinden aldıkları izzet-i imaniye, inşaallah onları riyadan ve dünya menfaatleri için hodfüruşluktan men’eder.
3116- Üçüncü Sebeb: Hırs-ı şöhret, hubb-u cah, makam sahibi olmak, emsaline tefevvuk etmek gibi hisler ve insanlara iyi görünmek, tasannu’kârane haddinden fazla kendine ehemmiyet verdirmek ve tekellüfkârane lâyık olmadığı yüksek makamlarda görünmek tarzını takınmak ile riya eder. Risale-i Nur şakirdleri ene’yi nahnü’ye tebdil ettikleri, yani enaniyeti bırakıp, Risale-i Nur dairesinin şahs-ı manevisinin hesabına çalışması, ben yerine biz demeleri ve ehl-i tarikatın “fena fişşeyh” ve “fena firresul” ve nefs-i emmareyi öldürmek gibi riyadan kurtaran vasıtaların bu zamanda birisi de “fena fil-ihvan” yani şahsiyetini kardeşlerinin şahs-ı manevisi içinde eritip öyle davrandığı için, inşaallah ehl-i hakikatın riyadan kurtulmaları gibi, bu sır ile onlarda kurtulurlar.
3117- Üçüncü Nokta: Vazife-i diniye itibariyle, nâsa hüsn-ü kabul ettirmek, o makamın iktiza ettiği yüksek tavırlar ve vaziyetler, hodfüruşluk ve riya sayılmaz ve sayılmamalı. Meğer o adam, o vazifeyi kendi enaniyetine tabi edip isti’mal ede. Evet bir imam imamet vazifesinde tesbihatları izhar eder, isma’ eder; hiç bir cihetle riya olamaz. Fakat vazife haricinde, o tesbihatları aşikâre halklara işittirmeye riya girebildiği için, gizlisi daha sevablıdır.
3118- Risale-i Nur’un hakiki şakirdleri, neşriyat-ı diniyelerinde ve ittiba-ı sünnetteki ibadetlerinde ve içtinab-ı kebairdeki takvalarında, Kur’an hesabına vazifedar sayılırlar. İnşaallah riya olmaz. Meğer ki, Risale-i Nur’a başka bir maksad-ı dünyeviye için girmiş ola.” (K.L. 184)
Bir atıf notu:
-Mevlana Cami’nin riyakârane konuşan bir şahsı ikaz etmesi, bak: 680.p.
3119- Riyakârlar mahşerde nâsın huzurunda teşhir edileceklerini bildiren iki hadis meali:
“Yaptığı ibadeti insanlara işittirip ve öğülmesini isteyen kimseyi Allah kıyamet gününde insanların huzurunda rezil eder. Müraîlik yapanı da kıyamet gününde insanlara teşhir eder.”1
“Allah’ın kendisine bolluk verdiği, malların her çeşidini ihsan ettiği kimsedir ki, Allah’ın huzuruna getirilir ve Allah, kendisine verilen nimetleri karşısına çıkarır. O da bütün bunların kendisine verildiğini kabul eder ve Allah kendisine: Şu elde ettiğin nimetlerle ne yaptın, der. O da verilmesini arzu ettiğin ne kadar yer varsa hep o yerlerde ve o yolda dağıttım, cevabını verir. Allah Teala: Yalan söylüyorsun. Sen bütün bunları kendine “Ne cömert adam!” dedirtmek için yaptın ve sana dediler de. Sonra meleklere onu almalarını emreder. Ve yüz üstü sürüklendirilerek Cehennem’e atılır.”2 (İ.M. Kitab-üz Zühd, 21. babı, riya ve süm’a hakkındadır.)
Mü’minin dili ile kalbi aynı olması ve komşularının kendinden emin bulunmasının hüzumu, bak: R.E. 91/1
Şeairi izhar edip göstermek, salabet-i diniyeden olduğu halde; müslümanlar arasında şahıs, kendi zenginlik ve hamasetini ve sair hususiyetlerini şahsını nazara verip tefahura vesile ederek gösterse, mezmum sayılır. Meselâ sarıklar, güzel ve gösterişli sarılıp izhar edilirken (Bak: 3494.p.) İ.M. 32. Kitab-ül Libas, 24. babında şöhret vesilesi yapılan elbiseler yasaklanır. Keza aynı eserin 4118. hadisinde de: Bezazet (yani mütevazi, süssüz ve eski elbise giymek) imandandır buyurulur.
Bir atıf notu:
-Medeniyet-i hazıra riyaya, şan ü şeref namına vermiş, bak: 2276.p.
3120- Riya ile alâkalı, Kur’andan birkaç not:
-Gösteriş için sadakat ve hayır yapanlar gibi; yapılan iyiliği, karşılığında minnet isteyerek ibtal etmemek: (2:264) (Bak: Habt-ı A’mal)
-Riyakârlık yapanlar: (107:6)