3183- SADAKA صدقه : Allah rızası için fakirlere ve muhtaçlara yapılan yardımlar. *Müslüman zenginlerin fakirlere ve bilhassa din yolunda çalışanlara verdikleri zekat. *Rıza-yı İlahî için yapılan dinî hizmetler.
(9:60) “اِنَّمَا الصَّدَقَاتُ Sadaka, insanın malından mahzâ Allah için muhtacına temlik edilmek üzere çıkardığı vergidir. Allah’a sıdk u sadakat mânasından me’huzdur... Sadaka mefhumunda üç vasf-ı aslî vardır: Fakr yani ihtiyaç, temlik, Allah için olmak. Sadaka, evvel emirde vâcib veya tatavvu’ yani nafile olmak üzere iki kısımdır ki; vâcib olan kısmına zekât tesmiye olunur. Her iki kısmın da enva-ı muhtelifesi vardır. Meselâ zekât-ı arazı “öşür”; “zekât-ı sevaim” “agnam vesaire”, zekât-ı ticaret ve nükud, zekât-ı rikâz ve meadin zekât-ı nefis “sadaka-i fıtır”, bir kısmı emval-i zâhireden, bir kısmı emval-i bâtıneden olmak üzere hepsi sadakat-ı vâcibeden ve enva-ı zekâttandır. Ve sadakat, cem’-i esas i’tibariyle bunların hepsine şâmildir. Fakat âyetin nihayeti karinesiyle burada asıl murad ma’lum olan farz sadakalar, yani enva-ı zekâttır.” (E.T. 2572)
Allah’a sıdk u sadakat manasında olan bu kelime, hadis-i şeriflerde geniş manasıyla ele alınarak dinde emir ve teşvik edilen her türlü hayr ü hasenata ıtlak edilmiştir. (Bak: A’mal-i Saliha, Zekat)
3184- Bir rivayette: كُلُّ مَعْرُوفٍ صَدَقَةٌ Her maruf sadakadır, buyuruluyor.
Ma’ruf, münkerin zıddıdır. İbn-i Ebi Cemre diyor ki: “Âdet olsun olmasın iyi amellerden olduğu şer’î delillerden anlaşılan şeye ma’ruf adı verilir. Eğer o iş, niyetle yapılırsa sahibi kat’i olarak ecir kazanır. Niyetsiz yapıldığı takdirde ecir işi ihtimalî kalır.”
Bir hadiste: “Her tesbih sadaka, her tekbir sadaka, emr-i bilma’ruf iyiliği emir sadaka, kötülükten nehiy sadakadır.” buyurulmuştur. Hatta insanın kötülük yapmaktan kendini tutması, sadaka sayılmıştır. Zaten hadisimizdeki: “Her iyilik” tabiri bütün salih amellere âmm ve şamildir.
İmam-ı Tirmizi, Hz. Ebu Zerr (R.A.) dan mervi olarak tahriç ettiği bir hadisin meali de şöyledir:
“Din kardeşinin yüzüne gülümsemenin senin için bir sadaka, iyiliği emir, kötülükten nehyetmen senin için bir sadaka, dalalet diyarında bir adamı irşad etmen, senin için sadaka, kovandan din kardeşinin kovasına suyu boşaltman da sadakadır.”
Bu hadislerde sadakanın yalnız aslına münhasır kalmadığına işaret vardır. Yani sadaka yalnız maldan olmaz ve sadece zenginlere mahsus değildir. Bilakis onu herkes her zaman ve her şeyle yapabilir.” (Bülûğ-ul Meram ci: 4, shf: 352-353)
3185- Diğer bir hadiste de mealen: “Âhiret gününde herkes kendi sadakasının gölgesinde barınacaktır. Nâs arasında hüküm oluncaya kadar.” diye buyuruluyor.”1
Amel-i salihin, dünya ve berzahta olduğu gibi mahşerde de mükâfatı görüleceği, mezkûr hadisten anlaşılmaktadır.
3186- Günah işlenip zulüm yapıldığı zaman adalet-i İlahiye tarafından ceza olarak gelmeye hazırlanan mukadder musibetlere karşı hayr ü hasenatla mukabele edilirse, bu sadaka yani hayr u hasenat, gelecek belaya karşı çıkar, geri bırakır. Ezcümle, bir hadis-i şerifte:
لَايَزِيدُ فِى الْعُمْرِ اِلَّا الْبِرُّ وَلَا يُرَدُّ الْقَدَرَ اِلَّا الدُّعَاءِ
Yani: “Birr (hayr ü hasenat gibi amel-i salihler) den başka birşey ömrü attırmaz ve duadan (bilhassa fiilî duadan) (Bak: 704-707.p.lar) başka bir şey kaderi geri döndürmez.”2 denilmiştir.
3187- Diğer bir hadiste de:
اِنَّ الدُّعَاءَ يَنْفَعُ مِمَّا نَزَلَ وَمِمَّالَمْ يَنْزِلْ
Yani: “Şüphesiz ki, dua hem başa gelen hem de henüz gelmemiş olan şeylere faydalıdır. İyiliği celb, şerri def’etmeye sebeb olur.”3
Aynı eserin 352. hadisi de aynı manada olup şöyledir:
لَايُرَدُّ الْقَضَّاءَ اِلَّا الدُّعَاءُ وَلَايَزِيدُ فِى الْعُمْرِ اِلَّا الْبِرُّ (Bak: Ecel, 242. p. sonu ve Levh-i Mahfuz maddesinde 2206 p.)
3188- Bir âyette de, küllî bir mana ile buyuruluyor ki:
“(28:54) وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ Seiyyeyi hasene ile def’ ederler. Masiyyeti taat ile giderirler. Çünki, (11:114) اِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِۜ dır. Aleyhissalatü Vesselâm, Muaz radıyallahü anh a demiştir ki:
اَتْبِعِ السَّيِّئَةَ الْحَسَنَةَ تَمْحُهَا Seyyienin arkasından bir hasene yap, onu mahveder.4 “Maamafih ezayı, hilm ile; münkeri, maruf ile; şerri, hayır ile; cehli, ilm ile; gayzı, kazm ile; şirkiشَهَادَةُ اَنْ لَا اِلَهَ اِلَّا اللَّهُ ile izale ediniz, diye de tefsir etmişlerdir.” (E.T. 3747) (Bak: 2805.p.)
3189- Malumdur ki, sadakanın yani hayr ü hasenatın en ehemmiyetlisi ve büyüğü, iman hizmetidir. Bilhassa küfrün intişar ettiği bu asırda, fedakârane ve ihlasla yapılan iman hizmeti, en büyük sadakadır. Bunun için Bediüzzaman en birinci vazife olarak iman hizmetini tercih etmiş ve eserlerini de, küfrü imanla izale eden en makbul sadaka manasında neşretmiştir. Bu hakikatı, eserlerinin müteferrik yerlerinde ifade eden Hazret-i Bediüzzaman ezcümle şöyle diyor:
“Risale-i Nur,- bu Anadolu memleketine- belaların def’ine ehemmiyetli bir vesiledir. Sadaka nasıl belayı def’ediyor, onun intişarı ve okunması küllî bir sadaka nev’inde semavî ve arzî belaların def’ine çok emareler ve çok hâdiselerle tebeyyün etmiş. Hatta Kur’anın işaretiyle tahakkuk etmiş. Ve yazmasını ve intişarını men’etmek zamanlarında dört defa zelzelelerin başlaması ve intişarıyla durmaları ve Anadolu’da ekser okunması, İkinci Harb-i Umumi’nin Anadolu’ya girmemesine bir vesile olduğu Sure-i وَالْعَصْرِۙ işaret ettiği, bu iki ay kuraklık zamanında mahkemenin Risale-i Nur’un beraetine ve vatana menfaatli olduğuna dair kararını mahkeme-i temyiz tasdik ederek tam serbestiyetle Risale-i Nur’un intişar ve okunmasını beklerken, bütün bütün aksine olarak men’edilmesi ve mahkemedeki risalelerin sahiplerine iade edilmemesi ve bizi de o cihetle konuşmaktan men’etmeleri cihetiyle, belaların def’ine vesile olan bu küllî sadaka-i maneviye karşı çıkamadı, günahımız neticesi kuraklık başladı.” (E.L.I. 33)