بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَ بِهِ نَسْتَعِينُ
MESNEVİ-İ NURİYE 115. SAYFANIN TAHŞİYESİ - İman, A'mal-i sâlih ve Hukuk-u İbad
İ'lem Eyyühel-Aziz! İmana1 ait bilgilerden sonra en lâzım ve en mühim a'mal-i sâlihadır.2 Sâlih amel ise, maddî ve manevî hukuk-u ibada tecavüz etmemekle, hukukullahı3 da bihakkın îfa etmekten ibarettir.4 Ecnebilerden alınan maddî bilgiler, san'at ve terakkiyata ait ise lâzımdır. Sefahete5 dair ise muzırdır.6
1 “İman hizmeti, iman hakaikı, bu kâinatta herşeyin fevkindedir; hiç bir şeye tâbi' ve âlet olamaz.” Kastamonu Lahikası (137)
“Evet bu zaman hem iman ve din için, hem hayat-ı içtimaiye ve şeriat için, hem hukuk-u âmme ve siyaset-i İslâmiye için, gayet ehemmiyetli birer müceddid ister. Fakat en ehemmiyetlisi, hakaik-i imaniyeyi muhafaza noktasında tecdid vazifesi, en mukaddes ve en büyüğüdür. Şeriat ve hayat-ı içtimaiye ve siyasiye daireleri ona nisbeten ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalıyor.” Kastamonu Lahikası (189)
“Ben maddî ve manevî her şeyimi feda ettim, her musibete katlandım, her işkenceye sabrettim. Bu sayede hakikat-ı imaniye her tarafa yayıldı. Bu sayede Nur mekteb-i irfanının yüzbinlerce, belki de milyonlarca talebeleri yetişti. Artık bu yolda, hizmet-i imaniyede onlar devam edeceklerdir ve benim maddî ve manevî her şeyden feragat mesleğimden ayrılmayacaklardır. Yalnız ve yalnız Allah rızası için çalışacaklardır.” Emirdağ Lahikası-2 (80)
“Bir gün divan-ı riyasette, elli-altmış meb'us içinde, karşılıklı fikir teatisinde, M. Kemal Paşa:
-Sizin gibi kahraman bir hoca bize lâzımdır; sizi, yüksek fikirlerinizden istifade etmek için buraya çağırdık. Geldiniz, en evvel namaza dair şeyleri yazdınız, aramıza ihtilaf verdiniz, der. Bu söz üzerine Bedîüzzaman, birkaç makul cevabı verdikten sonra, şiddetle ve hiddetle iki parmağını ileri uzatarak:
-Paşa.. paşa! İslâmiyet'te imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduddur, der. Fakat Paşa tarziye verir, ilişemez.” Tarihçe-i Hayat (143)
“Sonra, o seyyah-ı âlem asırlarda gezerken, müceddid-i elf-i sâni, İmam-ı Rabbanî Ahmed-i Farukî'nin medresesine rast geldi, girdi; Onu dinledi. O İmam, ders verirken diyordu:
"Bütün tarîkatların en mühim neticesi, hakaik-i imaniyenin inkişafıdır." ve "Birtek mes'ele-i imaniyenin vuzuh ile inkişafı, bin keramata ve ezvaka müreccahtır."” Şualar (166)
Ayrıca (Bakınız: İman, İman Kurtarma Hizmeti Esası ve İman-Hayat-Şeriat Olmak Üzere Üç Mesele Derlemeleri ve İslam Prensipleri Ansiklopedisi İman Maddesi)
2 Ayrıca (Bakınız: A’mal – Amel Derlemesi ve İslam Prensipleri Ansiklopedisi A'mal-i Sâliha Maddesi)
3 Allah’ın emir ve yasaklarının tamamıdır.
4 A'mal-i sâlih burada iki kısım hukuka tecavüz etmemek olarak ikiye ayrıldı:
1. Maddi tecavüz: İnsanlar arasında hak ve kukuka riayet, yani şeriatın hükümlerine müraat etmektir. Bu mesele şahsi hukuk değil umumi hukuktur. Şeriatın hükmüne bakmayan kişi, Allah’a bağlılık göstermiyor ve hakiki bağlılığı yok demektir. Şeriat böyle bir suçu bir defa işleyen kişinin, eğer pişman olup dönüş yapmazsa, aynı suçu her zaman işleyebilir durumda olduğunu kabul eder. Kişinin kalbinde mürüvvet olmadığına delil olduğundan şahitliği kabul edilmez. Şeriat bu suça fısk der ve fıskı üç dereceye ayırır.
(Bakınız: İslam Prensipleri Ansiklopedisi Fısk Maddesi 965. parağraf ve Fasık-ı Mütecahir Maddesi ve Fasık Derlemesi)
“Evet inkâr etmemek başkadır, iman etmek bütün bütün başkadır.
Evet kâinatta hiçbir zîşuur, kâinatın bütün eczası kadar şahidleri bulunan Hâlık-ı Zülcelal'i inkâr edemez. Etse, bütün kâinat onu tekzib edeceği için susar, lâkayd kalır. Fakat ona iman etmek: Kur'an-ı Azîmüşşan'ın ders verdiği gibi, o Hâlık'ı sıfatları ile, isimleri ile umum kâinatın şehadetine istinaden kalben tasdik etmek ve elçileriyle gönderdiği emirleri tanımak; ve günah ve emre muhalefet ettiği vakit, kalben tövbe ve nedamet etmek iledir. Yoksa, büyük günahları serbest işleyip istiğfar etmemek ve aldırmamak, o imandan hissesi olmadığına delildir.” Emirdağ Lahikası-1 (203)
2. Manevi tecavüz ise müslümanın dini hayatına fikren veya fiilen zarar vermektir. Mesela:
“Üçüncü Sual: Bazı eşhasın hatasından gelen bu musibet bir derece memlekette umumî şekle girmesinin sebebi nedir?
Elcevab: Umumî musibet, ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle; ekser nâsın o zalim eşhasın harekâtına fiilen veya iltizamen veya iltihaken taraftar olmasıyla manen iştirak eder, musibet-i âmmeye sebebiyet verir.” Sözler (172)
6 Yani teknik gelişmeler ve aletler müsbet ve menfi olarak ikiye ayrılır. Şöyle ki:
“خُذْ مَا صَفَا دَعْ مَا كَدَرَ kaidesini düstur-ul amel yapalım. Şöyle ki:
Ecnebiyede terakkiyat-ı medeniyeye yardım edecek noktaları (fünun ve sanayi gibi) maalmemnuniye alacağız.
Amma medeniyetin zünub ve mesavîsi olarak bazı âdât ve ahlâk-ı seyyie ki, ecnebilerde mehasin-i medeniye-i kesîresiyle muhat olduğu için çirkinliğini o kadar göstermiyor. Biz ise aldığımız vakit sû'-i tali' cihetiyle ve sû'-i intihab tarîkıyla müşkil-üt tahsil mehasin-i medeniyeti terk edip, çocuk gibi heva ve hevese muvafık zünub-u medeniyeti kesbettiğimizden, muhannes gibi (yani kadınlaşmış erkek gibi) veya mütereccile gibi (yani erkekleşmiş kadın gibi) oluruz. Kadın erkek gibi giyinse maskara olur. Erkek kadın gibi süslense muhannesliktir, yakışmaz. Merd ve âlîhimmet, zîb ü zîverle müzahref cilveli hanım gibi olmamalı.” Divan-ı Harb-i Örfi (71)
Ayrıca (Bakınız: Televizyon ve Teknik Aletler ve Beşte Bir Derlemeleri)
Bu dersi indirmek için tıklayınız.