825- ENBİYA انبياء : (Nebi. c.) Nebiler. Peygamberler (Aleyhimüsselâm).
Kuran (14:11) âyetinde “Peygamberliği Allah dilediğine verir” diye bildirilir. (Bak: Kütüb-ü Münzele, Muhammed (A.S.M.))
«Peygambere “nebi” de denir. Maamafih, yeni bir kitab ile yeni bir şeriat ile bir ümmete peygamber gönderilmiş olan zata nebi peygamber denildiği gibi “resul”, “mürsel” de denir. Yeni bir kitab ve yeni bir şeriat ile gönderilmeyip de kendisinden evvelki bir peygamberin kitabını ve şeriatını ümmetine bildirmeğe me’mur olmuş olan zata da yalnız nebi veya peygamber denilir, resul ve mürsel denilmez..
Mübarek adları Kur’an-ı Mübin’de beyan olunan ancak şu yirmi beş peygamber-i zişandır: Âdem, İdris, Nuh Hud, Salih, İbrahim, Lut, İsmail, İshak, Yakub, Yusuf, Eyyub, Şuayb, Musa, Harun, Davud, Süleyman, İlyas, Elyasa, Zülkifl, Yunus, Zekeriyya, Yahya, İsa, Muhammed( A.S.M.)» (B.İ.İ. sh: 17)
«Peygamberler, her türlü güzel sıfatları haizdirler. Onlardan herbirinin vücudu bir kemal, bir hidayet, bir ulviyet nümunesidir. Bahusus kendilerinde sıdk, emanet, fetanet, ismet, tebliğ-i şeriat vasıfları da herhalde mevcuddur. Şöyle ki:
1- Peygamberler sâdıktırlar. Her hususta doğru sözlüdürler, kendilerinden aslâ yalan sâdır olmaz.
2- Peygamberler, emindirler. Gerek peygamberlik hususunda ve gerek sair hususlarda her türlü itimadı haizdirler. Kendilerinde aslâ hainlik bulunmaz.
3-Peygamberler, son derece fatin, âkıl ve kuvvetli re’ye, fevkalâde bir zekâya malik bulunmuşlardır. Onlarda gaflet, yüksek duygulardan, melekelerden mahrumiyet düşünülemez.
4- Peygamberler, masumdurlar. Onlar son derece iffet ve ismet sahibidirler. Onlar gizli, aşikâr, her türlü günahlardan ve seciyenin âdiliğini gösterecek bayağı hallerden tamemen beridirler.
5- Peygamberler emrolundukları şeriat hükümlerini ümmetlerine olduğu gibi bildirmişlerdir. Şeriat ahkâmından herhangi birini saklamış veya unutmuş olmaları aslâ düşünülemez. Öyle bir şey, peygamberlik şanına yakışmaz, onların peygamber gönderilmelerindeki hikmete, irade-yi İlahiyeye uygun düşmez.
Velhasıl: Bütün Peygamberler, şu yazdığımız beş vasfı tamamen haiz bulunmuşlardır. Çünkü bu yüksek hasletleri haiz olmayan kimseler, milletleri aydınlatacak, onlara rehber olacak bir durumda bulunmuş olamazlar. Artık bütün Peygamberleri bu veçhile bilip tasdik etmek bizim için bir vecibedir.» (B:İ.İ.sh. 17)
826- Kur’an (2:253) (17:155) âyetlerinde, peygamberler arasında dereceler bulunduğunu ve farklı hususiyetlerle mümtaz kılındıkları ve (27:15) âyetinde peygamberlerin mü’minlerden tafdilleri bildirilirken, (2:136,285) (3:84) (4:152) âyetlerinde de bütün peygamberlere bilâtefrik iman etmek gerektiği beyan edilir. Peygamberi-miz (A.S.M.)’a hitaben, bir âyet-i kerimede şöyle buyurulur:
827- «(4:164)وَرُسُلاً قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ مِنْ قَبْلُ Sana bundan evvel haber verdiğimiz birtakım resuller وَرُسُلاً لَمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَۜ ve sana haber vermediğimiz daha nice resuller de gönderdik.
«Binaenaleyh Allah’ın vahiy ettiği enbiya, gönderdiği resuller, gerek burada ve gerek bundan evvel isimleri, kıssaları bildirilmiş olan malum ve meşhur zevata münhasır zannedilmemelidir. İnsanlara daha birçok peygamber gönderilmiştir ki bunların adedlerini, isimlerini, mahallerini, kavimlerini, kıssalarını ancak Allah bilir. Cenab-ı Allah bu izah ile de, kâfirlerin takib ettikleri bazı teşkikatı kat’etmiştir. Zamanımızda bazı kimselere tesadüf olunuyor ki, bunlar güya enbiya hakkında bir şek uyandırmak için mütemadiyen şu suali dermeyan ediyorlar: “Allah Rabbülâlemîn değil mi? Acaba peygamberlerini niçin mahdud yerlerden ve mahdud akvamdan intihab etmiş?” diyenleri bu âyet iskât etmiştir.
828- Kur’an daha evvel bu gibi hatıraları, (3:33) اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰٓى اٰدَمَ وَنُوحًا وَاٰلَ اِبْرٰه۪يمَ وَاٰلَ عِمْرٰنَ عَلَى الْعَالَم۪ينَۙ âyetinde irade-i İlahiyeyi ve ıstıfa kanununu göstererek hal ve defeylemiş idi. Bundan başka burada وَرُسُلاً لَمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَۜ fıkrasıyla peygamberlerin malum olan zevata münhasır olmadığını anlatarak enbiyanın Arz-ı Mukaddes ve civarına mahsus zevat-ı kalileden ibaret olması hakkındaki faraziyenin de kizb-i mahz olduğunu anlatmış ve bununla mes’eleyi kökünden kal’etmiştir. Cemi enbi-yanın adedi yüzyirmidört bin veya bir milyon yüzyirmidört bin olduğu hakkında bazı rivayetler varsa da, doğrusu enbiya ve resülün adedi gayr-ı malumdur. Zira وَرُسُلاً لَمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَۜ buyurulmuştur. Şüphe yok ki din-i İslâm’da cemi’ enbiyaya iman, erkân-ı imandan bulunduğu cihetle bütün enbiya bildirilmiş olsa idi, müslümanlar bunlara ber-tafsil iman ile mükellef olmak lâzım gelecek, bu da dinde bir harec-i azîm olacaktı. Binaenaleyh ıstıfa-yı İlahî’nin en yüksek meratibinde bulunan eazım-ı enbiyanın beyanıyla iktifa edilmesinde iman-ı icmalînin kifayeti gibi büyük bir lütf-u mahsus vardır.» (E.T.1528-1530) Keza (14:9) âyeti de mezkûr âyeti te’yid eder.
Atıf notları:
-Kur’anda bildirilen Peygamberlerin kıssalarındaki hikmet ve ibretler, bak: Kur’an (11:120)
Her ümmet için bir peygamber vardır, bak: 3907.p.ta bir not
829- «Nev-i beşerde nübüvvet, beşerdeki hayır ve kemalatın fezlekesi ve esasıdır. Din-i hak, saadetin fihristesidir. İman, bir hüsn-ü münezzeh ve mücerreddir. Madem şu âlemde parlak bir hüsün, geniş ve yüksek bir feyiz, zahir bir hak, faik bir kemal görünüyor. Bilbedahe hak ve hakikat, nübüvvet içindedir ve nebiler elindedir. Dalalet, şer ve hasaret, onun muhalifindedir.» (L.127)
Ve keza «karıncayı emirsiz arıyı ya’subsuz bırakmayan kudret-i ezeliye; elbette beşeri nebisiz bırakmaz.» (M.469)
830- «Tarih-i beşer ve kütüb-ü mukaddese, tevatürlere ve küllî ve kat’i hâdisat ve malumat ve müşahedat-ı beşeriyeye istinaden bil’ittifak, sarih ve kat’i bir surette haber veriyorlar ki: Sırat-ı müstakim ehli olan Peygamberlere (Aleyhimüsselâm) binler vakıatta imtimdadlarına hârika bir tarzda gaybî imdad gelmesi ve onların istedikleri aynen verilmesi ve düşmanları olan münkirlere yüzer hâdisatta aynı zamanda gadab gelmesi ve semavî musibet başlarına inmesi kat’i şeksiz gösterir ki; bu kâinatın ve içindeki nev-i beşerin Hâkim ve Âdil ve Muhsin ve Kerim ve Aziz ve Kahhar bir mutasarrıfı, bir Rabbi var ki; Nuh ve İbrahim, Musa ve Hud ve Salih (Aleyhimüsselâm) gibi çok nebilere pek hârika bir surette tarihî ve geniş hâdiselerle muzafferiyet ve necatlar vermiş ve Semud ve Âd ve Fir’avun kavimleri gibi çok zalimlere ve münkirlere dahi, peygamberlere isyanlarına mukabil dünyada dahi bir ceza olarak, başlarına dehşetli semavî musibetler indirmiş.» (Ş.617)
831- «Sual: Peygamberlerin meslekleri birbirine uymadığı gibi, ibadetleri de birbirine muhaliftir. Bunun esası nedir?
Cevab: itikad ve amelde, usûl ve ahkâm-ı esasiyede peygamberlerin hepsi daimdirler, sabittirler, müttehiddirler. İhtilaf ve tefavütleri, ancak füruattadır. Zaten zamanların tebeddülüyle, füruatın da tebeddül ve tagayyürü tabii bir şeydir. Evet mevasim-i erbaada tedavi ve telebbüs gibi çok şeyler tebeddüle uğrar. Meselâ, kışın giyilen kalın elbise yazın tebeddüle uğrar; veya kışın güzel te’siri olan bir ilacın, yazın fena tesiri olur, kullanılmaz. Kezalik kalb ve ruhların gıdası olan ahkâm-ı diniyenin füruatı da, ömür-ü beşerin devreleri itibariyle tebeddüle uğrar.» (İ.İ. 26)
Bir atıf notu:
-Asırlara göre şeriatlar değişti, bak: 778, 2419.p.lar.
832- «Zaman-ı saadetten evvel insan âleminin ihtiva ettiği ümmetler, milletler arasında maddeten ve manen, istidaden ve terbiyeten pek muhtelif ve geniş mesafeler vardı. Bunu içindir ki, terbiye-i vahide ve davet-i münferide kâfi gelmiyordu. Vakta ki, âlem-i insaniyet zaman-ı saadetin şems-i saadetiyle uyandı ve müdavele-i efkâr ile, an’anelerinin terkiyle, tebdiliyle ve kavimlerin birbirine ihtilatlarıyla ittihada meyil gösterdi ve aralarında münakale ve muhabere başladı; hatta Küre-i Arz bir memleket, bir vilayet, belki bir köy gibi oldu; bir davet ve bir nübüvvet umum insanlara kâfi görüldü.» (İ.İ.52)
Böylece Peygamberimiz (A.S.M.) ‘dan nübüvvet silsilesi hitam bulmuştur. (Bak. 2606.p.)
T.T.ci: 3, hadis: 768 ve S.B.M. 1. cild sh: 281 hadis: 332’de kendisine ancak bir kişi tabi olmuş peygamberlerin varlığından haber verilir. (Bak: 2605.p.) S.B.M. ci:9 sh:83 Ehadis-i Enbiya hakkındadır.
Atıf notları:
-Peygamberler arasında tafdil, bak: 1689.p.da âyet notu.
-Cinlerden de peygamber gelmiş midir sualine cevab, bak: 602.p.