966- FITRAT فطرة : Yaradılış, tıynet, hilkat. (Bak: Halk, Sıbgatullah) Din-i İslâmın, şeriat-ı fıtriyeye ve insan ruhunun asıl yaradılışına uygun bulunduğu ve İslâm dininden başka olan ve insanların nefsî meyilleri ve düşünüşleri ile ileri sürülen uydurma ve sün’i nazariyeler ve ideolojilerin hakikat nokta-i nazarında sırat-ı müstakim olmayacağını beyan eden Kur’anın (30:30) âyeti hakkında müfessir Elmalılı Hamdi Yazır, verdiği tafsilatın bir kısmında şöyle der:
« فِطْرَةَ اللّٰهِ Allah fıtratına-dini veya hanifliği izahdır. Yani fıtrat olan Allah dinine, Allah’ın o fıtratına o yaradılışına sarılالَّت۪ى فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَۜا ki insanları onun üzerine yaratılmıştır. Hepsi fıtrat misakında (7: 172) اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْۜ hitabına “belâ” demiştir. (Bak: Misak-ı Ezelî) İnsan olarak yaradılmayı kabul etmek, yaradanın Rububiyetine şahid olmaya ahid vermiştir. Her insanın fıtratında, nefsine şuurunun mebde’inde, vicdanının derinliğinde bir hak duygusu, marifetullah gizlidir. Onun içindir ki, başlarının son derece sıkıldığı ıztırar zamanlarında anud kâfirler bile derinden derine yaradana bir iltica hissi duyarlar. Nitekim (30: 33) وَاِذَا مَسَّ النَّاسَ ضُرٌّ دَعَوْا رَبَّهُمْ âyetiyle bu ihtar olunacaktır.
967- Fıtrat kelimesi hakkında yukarılarda bazı izahat geçmişti. Burada da şunu ihtar edelim ki; fıtrat, ilk yaratmak demek olan فَطَرَ den masdar bina-i nev’î olarak yaradılışın ilk tarz ve hey’etini ifade eder. Burada النَّاسَ عَلَيْهَۜا kaydından da anlaşıldığına göre murad; her ferdin kendine mahsus olan fıtrat-ı cüz’iyesi değil, bütün insanların insan olmak haysiyetiyle yaradılışlarında esas olan ve hepsinde müşterek bulunan fıtrat-ı külliyedir. Haricî tesir ve kesb ü âdet gibi derece-i saniyede olan avarızından kat’-ı nazarla mülahaza olunması lâzım gelen fıtrat-ı ûlâ ve fıtrat-ı asliyye dahi denilen asıl fıtrattır. Meselâ: İnsanın fıtratında iki gözü bulunması asıldır. Bununla beraber anadan a’ma doğanlar da bulunabilir. Fakat bu umumiyetle insanların üzerine yaratıldığı fıtrat-ı asliyye ve tabiat-ı nev’iyye değil, derece-i saniyede arızî olarak mülahaza edilecek bir hilkat-ı cüz’iyye ve fer’iyyedir ki, insan hakikatı onsuz da tahakkuk eder.» (E.T.3822-3823)
968- Kur’an (17:84) âyetindeki “şâkile” tabiri de fıtrat-ı asliye ile alâkalıdır. (4: 119) âyeti ise, hilkatı tağyir edenleri zecreder. Hem S.B.M. 9. cild 1324. ve S.M. 2643.hadisler ve Ebu Davud Sünnet 16, Tirmizi Kader 4, İbn-i Mace Mukaddeme 10, Ahmed bin Hanbel 382, 414, 430. hadisler; ana karnındaki ceninin tekvinî devrelerini (Bak: 1689, 1915.p.da âyet notu) ve fıtratında mukadderatının takdirini kaydederler.
Kur’an (30:30) âyeti, insanın fıtrat-ı asliyesinin İslâm üzere olduğunu beyan eder. (Bak: 168.p.)
969- «Müfessirînin çoğu, fıtratı, hakkı kabul ve idrak kabiliyeti diye; fıtrata sarılmayı da, mucebince amel ile tefsir etmişlerdir. Hz. Enes Radıyallahu anhü’den rivayet olunan bir hadiste mealen: “Her doğan, fıtrat üzere doğar. Öyle iken ebeveynidir ki onu Yahudileştirir veya Nasranileştirir veya Mecusileştirir.”1 diye buyurulur.» (E.T.3824) (Bak: 168.p.) (Münafıkların hidayete bedel dalalete almaları, bak: 1301.p.)
970- «Fıtratın şehadeti sadıkadır:
Fıtratta yalan yoktur; ne dediyse doğrudur. Çekirdeğin lisanı, meyl-i nümuv der: “Ben sünbüllenip meyvedar...” Doğru çıkar beyanı.
Yumurtanın içinde, derin derin söyler hayatın meyelanı ki: “Ben piliç olurum; izn-i İlahî ola.” Sâdık olur lisanı.
Bir avuç su, bir demir gülle içinde eğer niyet etse incimad. Bürudetin zamanı içindeki inbisat meyli der: “Genişlen, bana lâzım fazla yer.” Bir emr-i bîemanî..
Metin demir çalışır, onu yalan çıkarmaz. Belki onda doğruluk hem de sıdk-ı cenanî,
O demiri parçalar. Şu meyelanlar bütün birer emr-i tekvinî, birer hükm-ü Yezdanî,
Birer fıtrî şeriat, birer cilve-i irade. İrade-i İlahî, idare-i ekvanî, emirleri şunlardır: Birer birer meyelan, birer birer imtisal, evamir-i Rabbanî.
Vicdandaki tecelli aynen böyle cilvedir ki, incizab ve cezbe iki musaffa canı. İki mücella camdır, akseder içinde Cemal-i Layezalî, hem de nur-u imanî.» (S.700) (Bak: 817.p.)
971- Bir hadis-i şerif mealinde: «On şey, fıtrat’ın (hasletlerin)dendir: Bıyığı kısaltmak, sakalı uzatmak, misvak kullanmak, burnuna su çekmek, tırnakları kesmek, parmak mafsallarını yıkamak, koltuk altını yolmak, kasıkları traş etmek ve su ile taharetlenmek» buyurulmuştur. (İbn-i Mace Tercemesi Kitab-üt Tahare, 8. bab 293. hadis meali, cild: 1, sh: 475)
«Hadiste “fıtrat” kelimesi ile kasdedilen mana hususunda âlimler çeşitli izahlarda bulunmuşlardır. (Aslında fıtrat, yaradılış demektir.) Hattabî: Âlimlerin ekserisinin dediklerine göre burada fıtrat ile sünnet manası kasdedilmiştir, der. Hattabî’den başka bir cemaat da, âlimlerin bu izah şeklini naklederek, Allah’ın Peygamberler için seçmiş olduğu ve öteden beri onların takib etmiş oldukları sünnet, âdet ve yoldur. Öyle ki Peygamberlerin yaradılışında o yolu takib etmek mayası bulunduğu için ona, yaradılış manasına gelen fıtrat ismi verilmiştir, denilebilir. Burada fıtrat din manasında kullanılmıştır, diyenler de vardır. Kadı Beyzavi ise, bu manaları içinde toplayan bir tarif ile: Fıtrat, bütün peygamberlerin benimsedikleri ve şeriatlarının ittifakla kabul ettikleri müşterek ve eski biri sünnettir ki, sanki bütün insanlar, bu sünnet üzere yaradılmışlardır, der.» (Aynı eser, sh: 476)
S.B.2. Kitab-üt Tahare, 16. bab ve T.T.3. cild 318.sh. aynı bahislerdir.
Âyet notları:
-Allah’ın halkını değiştirenler: (4: 119)
-Kelimat-ı İlahiye değiştirilmez: Bak: 1967.p.
-Milletin kendini tağyir etmesi: (8:53) (13:11)
-Sünnetullah değişmez: Bak: 3473.p.
1S.B.M.: ci:4 hadis: 664