2646- MUSÎBET-İ ÂMME مصيبة عامّه : Umuma ve cemiyetin ekseriyetine gelen belâ. (Bak: Sünnetullah)
“Bu asırdaki ehl-i İslâm’ın fevkalâde safderunluğu ve dehşetli canileri de âlicenabane affetmesi; ve bir tek haseneyi, binler seyyiatı işliyen ve binler manevi ve maddi hukuk-u ibadı mahveden adamdan görse, ona bir nevi tarafdar, çıkmasıdır. Bu suretle ekall-i kalil olan ehl-i dalalet ve tuğyan; safdil tarafdar ile ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatasına terettüb eden musibet-i ammenin devamına ve idamesine belki teşdidine kader-i İlahiyeye fetva verirler; biz buna müstehakız derler.
Hem âlicenabane affetmek ise yalnız kendine karşı cinayetini affedebilir. Kendi hakkından vazgeçse hakkı var; yoksa başkaların hukukunu çiğniyen canilere afuvkârane bakmağa hakkı yoktur, zulme şerik olur.” (K.L. 25)
“Umumi musibet, ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle, ekser nâsın o zâlim eşhasın harekâtına fiilen veya iltizamen veya iltihaken tarafdar olmasıyla manen iştirak eder, musibet-i ammeye sebebiyet verir.” (S. 172) (Bak: 509/5.p.sonu, 704, 3891.p.lar)
Bir atıf notu:
-Cihan Harbi musibetinin hikmeti, bak: 365,370.p.lar.
2646/1- Bazı musibetlerin gelmesinin bir sebebi: Bid’aların izalesine ve şeairin muhafazasına çalışan Risale-i Nur’a ve şeairi muhafazaya çalışmamak olduğunu, Bediüzzaman Hazretleri bir yangın münasebetiyle şöyle ihtar ediyor:
“Bu çeşit kazaların bir sebebi, beşerin çirkin bir hatası bulunmasından, bu Ramazan-ı Şerifin hürmetini ve kıymetini muhafaza etmek ve Nurları himaye etmeye, her yerden ziyade Nurların menbaı ve medresesi olan Isparta borçludur ve vazifesidir. Ve sefahetlere karşı şeair-i İslâmiyeyi muhafaza etmekle mükelleftir.” (E.L.I.175)
2647- Bir âyette şöyle buyuruluyor: “(64:11) مَٓا اَصَابَ مِنْ مُص۪يبَةٍ اِلاَّ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ “Bir musibet isabet etmez ki, Allah’ın izniyle olmasın.” Yani gerek kâfir, gerek mü’min her kim, her hangi bir ferd veya cemaat olursa olsun başına, gerek cana gerek mala, gerek saireye müteallik herhangi bir musibet, maddi ve manevi, kavlî veya fiilî hoşa gitmeyecek acı bir hâdise çarparsa o her halde Allah’ın izni olmayınca bir yaprak bile yerinden oynamaz. Sure-i Hadid’de: مَٓا اَصَابَ مِنْ مُص۪يبَةٍ فِى اْلاَرْضِ وَلاَ ف۪ٓى اَنْفُسِكُمْ اِلاَّ ف۪ى كِتَابٍ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَبْرَاَهَۜا ( 57:22 ) âyetinde bak: Gerçi (4:79) وَمَٓا اَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَۜ ve (13:11) اِنَّ اللّٰهَ لاَ يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْۜ âyetlerinde geçtiği üzere bazı musibetlerin mebdei, insanın veya kavmin kendi nefsi olduğu ise de böyle olan musibetler dahi yine Allah’ın takdir ve iradesiyle, izni taalluk etmedikçe vukua gelmez. Onun için قُلْ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ ( 4:78 ) buyurulmuştur.” (E.T. 5033)
2648- “Sual: Has dostlarınıza gelen musibetleri, tokat eseri deyip hizmet-i Kur’aniyede füturları cihetinde bir itab telakki ediyorsun. Halbuki size ve hizmet-i Kur’aniyeye hakiki düşmanlık edenler, selâmette kalıyorlar. Neden dosta tokat vuruluyor, düşmana ilişilmiyor?
Elcevab:اَلظُّلْمُ لاَ يَدُومُ وَالْكُفْرُ يَدُومُ sırrınca, dostların hataları, hizmetimizde bir nevi zulüm hükmüne geçtiği için, çabuk çarpılıyor. Şefkatli tokat yer, aklı varsa intibaha gelir.1 Düşman ise, hizmet-i Kur’aniyeye zıddiyeti, mümanaatı, dalalet hesabına geçer. Bilerek veya bilmiyerek hizmetimize tecavüzü, zındıka hesabına geçer. Küfür devam ettiği için onlar ekseriyetle çabuk tokat yemiyorlar. Nasılki küçük kabahatleri işliyenlerin, nahiyelerde cezaları verilir. Büyük kabahatleri de büyük mahkemelere gönderilir. Öyle de: Ehl-i imanın ve has dostların hükmen küçük hataları, çabuk onları temizlemek için kısmen dünyada ve sür’aten verilir. Ehl-i dalaletin cinayetleri, o kadar büyüktür ki; kısacık hayat-ı dünyeviyeye cezaları sığışmadığından, mukteza-yı adalet olarak âlem-i bekadaki Mahkeme-i Kübra’ya havale edildiği için, ekseriyetle burada cezaya çarpılmıyorlar.
2649- İşte hadis-i şerifteاَلدُّنْيَا سِجْنُ الْمُؤْمِنِ وَجَنَّةُ الْكَافِرِ2 mezkûr hakikata dahi işaret ediyor. Yani: Dünyada şu mü’min, kısmen kusuratından cezasını gördüğü için dünya onun hakkında bir dar-ı cezadır. Dünya, onların saadetli âhiretlerine nisbeten bir zindan ve cehennemdir. Ve kâfirler, madem Cehennem’den çıkmıyacaklar. Hasenatlarının mükâfatlarını kısmen dünyada gördükleri ve büyük seyyiatları te’hir edildiği cihetle, onların âhiretine nisbeten dünya cennetleridir. Yoksa mü’min bu dünyada dahi kâfirden manen ve hakikat nokta-i nazarında çok ziyade mes’uddur. Adeta mü’minin imanı, mü’minin ruhunda bir cennet-i maneviye hükmüne geçiyor; kâfirin küfrü, kâfirin mahiyetinde manevi bir cehennemi ateşlendiriyor.” (L. 47)
Bir atıf notu:
-Harb gibi hâdiselerde musibete uğrayan masumların uhrevî mükâfatları, bak: 2165.p.
-Musibetler hakkındaki âyetlerden birkaç not: 2650
-Müslümanın hatasına terettüb eden veya imtihan için olan musibetler: (3:165, 166) (22:)
-Eziyet ve musibetleri çekmeden ni’metlere nail olmak isteyen menfaatperestlerin hali: (4:72, 73) (9:50, 51)
-Din yolunda meşakkatler çekmeden Cennet’e gireceklerini sananlar: (2:214)
-Musibetler, yapılan hataların cezasıdır: (42:30)
-Bütün musibetler kitabda (Levh-i Mahfuz’da) yazılıdır: (57:22)
-Allah’ın izni olmadıkça hiçbir musibet başa gelmez: (64:11)
-Harb musibetlerindeki imtihan sırrı: (3:152-154) (47:4) (Bak: 1026, 1658.p.lar) (Musibetlerin âhiret saadetine bakan bir kısım hikmetleri için 3326.parağrafa bakınız.)
1Bir musibete maruz kalan kimse, bu musibeti kusuruna karşı kaderin ikaz tokadı deyip intibaha gelirse, o musibet şefkat tokadı olduğuna, intibaha gelmez ve nedamet göstermez ve şefkat tokadı cihetini nazara almaz ise o musibetin zecir tokadı olduğu galip ihtimaldir. (Naşir)
2S.M. ci:8 sh:509 ve hadis: 1, Tirmizi zühd/3 ve İ.M.zühd/3 ve K.H. hadis:1318