2828- NEFS-İ EMMARE نفسِ أماره : İnsanın günahlara ve şeytanın teşviklerine itirazsız ve mücahedesiz tabi olması hali. (Bak: Heva, Sefahet)
Nefs-i emmarenin zararlarından ikaz eden pek çok âyetler ve hadisler vardır. Mürşidler ve ülema-i İslâm, âyet ve hadislere istinaden nefs-i emmarenin şerlerinden ısrarla ikaz etmişler ve irşadda bulunmuşlardır. Bu ikazlardan birkaç nümuneyi görelim:
(12:53) “اِنَّ النَّفْسَ َلاَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ Meali: “Nefis daima kötü şeylere sevk eder.” âyetinin, hem de اَعْدَى عَدُوِّكَ نَفْسُكَ الَّتِى بَيْنَ جَنْبَيْكَ1 mana-yı şerifi: “Senin en zararlı düşmanın nefsindir.” hadisinin bir nüktesidir.
Tezkiyesiz nefs-i emmaresi bulunmak şartıyla kendi nefsini beğenen ve seven adam, başkasını sevmez. Eğer zahirî sevse de samimi sevemez; belki ondaki menfaatini ve lezzetini sever. Daima kendini beğerdirmeye ve sevdirmeye çalışır ve kusuru nefsine almaz; belki avukat gibi kendini müdafaa ve tebrie eyler. Mübalağalar ile, belki yalanlarla nefsini medh ve tenzih ederek adeta takdis eder ve derecesine göre (25:43) مَنِ اتَّخَذَ اِلهَهُ هَوَيهُ âyetinin bir tokadını yer. Temeddühü ve sevdirmesi ise, aks-ül amel ile istiskali celbeder, soğuk düşürtür. Hem amel-i uhrevîde ihlası kaybeder, riyayı karıştırır. Akıbeti görmiyen ve neticeleri düşünmiyen ve lezzet-i hazıraya mübtela olan hisse ve heva-yı nefse mağlub olup, yolunu şaşırmış hissin fetvasıyla, bir saat lezzet için bir sene hapiste yatar. Bir dakika gurur veya intikam yüzünden on sene ceza görür. Adeta ders aldığı amme Cüz’ünü birtek şekerlemeye satan hevaî bir çocuk gibi, elmas kıymetinde bulunan hasenatını, hissini okşamak için ve hevasını memnun etmek için ve hevesini tatmin etmek için, ehemmiyetsiz cam parçaları hükmündeki lezzetlere, enaniyetlere vesile edip, kârlı işlerde hasaret eder.” (L. 275)
“Elhasıl: Nefs-i emmare tahrib ve şer cihetinde nihayetsiz cinayet işleyebilir, fakat icad ve hayırda iktidarı pek azdır ve cüz’îdir. Evet, bir haneyi bir günde harab eder, yüz günde yapamaz. Lâkin eğer enaniyeti bıraksa, hayrı ve vücudu tevfik-i İlâhiyeden istese, şer ve tahribden ve nefse itimaddan vazgeçse, istiğfar ederek tam abd olsa; o vakit يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ sırrına mazhar olur. Ondaki nihayetsiz kabiliyet-i şer, nihayetsiz kabiliyet-i hayra inkılâb eder. Ahsen-i takvim kıymetini alır, âlâ-yı illiyyîne çıkar.” (S.320)
Bu gibi sebeblerden dolayı dünyada nefsin muhasebesi yapılmalı ve Kur’an (59:18) âyetinde verilen derse ittibaen kötülükleri terk ile a’mal-i salihaya gayret gösterilmelidir. İslâm büyükleri, muhasebe-i nefse gayetle ehemmiyet vermişlerdir.
2829- Hem “(53:32) فَلاَ تُزَكُّوا اَنْفُسَكُمْ âyeti işaret ettiği gibi: Tezkiye-i nefs etmemek. Zira insan, cibilliyeti ve fıtratı hasebiyle nefsini sever. Belki evvela ve bizzat yalnız zatını sever, başka herşeyi nefsine feda eder. Mabud’a lâyık bir tarzda nefsini medheder. Mabud’a lâyık bir tenzih ile nefsini meayibden tenzih ve tebrie eder. Elden geldiği kadar kusurları kendine lâyık görmez ve kabul etmez. Nefsine perestiş eder tarzında şiddetle müdafaa eder.
Hatta fıtratında tevdi edilen ve Mabud-u Hakiki’nin hamd ve tesbihi için ona verilen cihazat ve istidadı, kendi nefsine sarfederek مَنِ اتَّخَذَ اِلهَهُ هَوَيهُ ( 25:43 ) sırrına mazhar olur. Kendini görür, kendine güvenir, kendini beğenir. İşte şu mertebede, şu hatvede tezkiye, tathiri: Onu tezkiye etmemek, tebrie etmemektir..
(59:19) وَلاَ تَكُونُوا كَالَّذِينَ نَسُوا اللّهَ فَاَنْسَيهُمْ اَنْفُسَهُمْ dersini verdiği gibi: Kendini unutmuş, kendinden haberi yok. Mevti düşünse, başkasına verir. Fena ve zevali görse, kendine almaz ve külfet ve hizmet makamında nefsini unutmak, fakat ahz-ı ücret ve istifade-i huzuzat makamında nefsini düşünmek, şiddetle iltizam etmek, nefs-i emmarenin muktezasıdır. Şu makamda tezkiyesi, tathiri, terbiyesi; şu haletin aksidir. Yani nisyan-ı nefs içinde nisyan etmemek. Yani, huzuzat ve ihtirasatta unutmak ve mevtte ve hizmette düşünmek..
(4:79) مَا اَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّٰهِ وَمَا اَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَ dersini verdiği gibi: Nefsin muktezası, daima iyiliği kendinden bilip fahr ve ucbe girer. Bu hatvede: Nefsinde yalnız kusuru ve naksı ve aczi ve fakrı görüp bütün mehasin ve kemalâtını, Fâtır-ı Zülcelal tarafından ona ihsan edilmiş ni’metler olduğunu anlayıp, fahr yerinde şükür ve temeddüh yerinde hamdetmektir.
Şu mertebede tezkiyesi: (91:9) قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكَّيهَا sırrıyla şudur ki: Kemalini kemalsizlikte, kudretini aczde, gınasını fakrda bilmektir.” (S.477)
2830- Keza “İnsan nisyandan alındığı için, nisyana mübteladır. Nisyanın en kötüsü de nefsin unutulmasıdır. Fakat hizmet, sa’y, tefekkür zamanlarında nefsin unutulması, yani nefse bir iş verilmemesi dalalettir. Hizmetler görüldükten sonra neticede, mükâfat zamanlarında nefsin unutulması kemaldir. Bu itibarla ehl-i dalâl ile ehl-i kemal, nisyan ve tezekkürde müteâkistirler. Evet dâll olan kimse, bir iş ve bir ibadet teklifinde başını havaya kaldırarak fir’avunlaşır. Lakin mükâfatın, menfaatın tevziinde, bir zerreyi bile terketmez. Amma nefsini unutan ehl-i kemal sa’y, tefekkür, sülûk zamanlarında herşeyden evvel nefsini ileri sürüyor; fakat neticelerde, faidelerde, menfaatlerde nefsini unutmakla en geriye bırakıyor.” (M.N.238)
2831- “Resul-i Ekrem (A.S.M.) ferman etmiş:اِذَا اَرَادَ اللّٰهُ بِقَوْمٍ خَيْرًا اَبْصَرَهُمْ بِعُيُوبِ اَنْفُسِهِمْ2 Kur’an-ı Hakîm’de Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm demiş: وَمَا اُبَرِّئُ نَفْسِى اِنَّ النَّفْسَ َلاَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ ( 12:53 ) Evet nefsini beğenen ve nefsine itimad eden, bedbahttır. Nefsinin ayıbını gören, bahtiyardır. Fakat bazan olur ki, nefs-i emmare ya levvameye veya mutmainneye inkılab eder; fakat silahlarını ve cihazatını asaba devreder. Asab ve damarlar ise, o vazifeyi âhir ömre kadar görür. Nefs-i emmare çoktan öldüğü halde, onun âsârı yine görünür. Çok büyük asfiya ve evliya var ki, nüfusları mutmainne iken, nefs-i emmareden şekva etmişler. Kalbleri gayet selim ve münevver iken, emraz-ı kalbden vaveyla etmişler. İşte bu zatlardaki, nefs-i emmare değil, belki asaba devredilen nefs-i emmarenin vazifesidir. Maraz ise, kalbî değil, belki maraz-ı hayalîdir.” (M.329)
2832- “Bir zaman evliya-yı azîmeden enfs-i emmaresinden kurtulanlardan birkaç zattan, şiddetli mücahede-i nefsiyeler ve nefs-i emmareden şek-valarını gördüm. Çok hayret ediyordum. Hayli zaman sonra, nefs-i emmarenin kendi desaisinden başka, daha şiddetli ve daha ziyade söz dinlemez ve daha ziyade ahlâk-ı seyyieyi idame eden ve heves ve damar ve asab, tabiat ve hissiyat halitasından çıkan ve nefs-i emmarenin son tahassüngâhı bulunan ve nefs-i emmareyi tezkiyeden sonra onun eski vazife-i seyyiesini gören ve mücahedeyi âhir ömre kadar devam ettiren, bir manevi nefs-i emmareyi gördüm. Ve anladım ki, o mübarek zatlar, hakiki nefs-i emmareden değil; belki mecazi bir nefs-i emmareden şekva etmişler. Sonra gördüm ki, İmam-ı Rabbani dahi bu mecazi nefs-i emmareden haber veriyor.
Bu ikinci nefs-i emmarede şuursuz kör hissiyat bulunduğu için, akıl ve kalbin sözlerini anlamıyor ve dinlemiyor ki, onlarla ıslah olsun ve kusurunu anlasın. Yalnız tokatlar ve elemler ile nefret edip veya tam bir fedailiğe her hissini maksadına feda etsin.” (K.L.233)
2833- Keza “zahirden hakikata geçmek iki suretledir. Biri: Doğrudan doğruya hakikatın incizabına kapılıp, tarikat berzahına girmeden, hakikatı ayn-ı zahir içinde bulmaktır. İkincisi: Çok meratibden seyr-i sülûk suretiyle geçmektir. Ehl-i velayet çendan fena-i nefse muvaffak olurlar, nefs-i emmareyi öldürürler, yine sahabeye yetişemiyorlar. Çünki sahabelerin nefisleri tezkiye ve tathir edildiğinden; nefsin mahiyetindeki cihazat-ı kesire ile, ubudiyetin envaına ve şükür ve hamdin aksamına daha ziyade mazhardırlar. Fena-i nefisten sonra ubudiyet-i evliya besatet peyda eder.” (S.492)
2834 Nefis hakkında Kur’andan birkaç not:
-Her nefse fücur ve takvanın ilham edilmiş olduğu: (91:8)
-Nefsin verdiği vesveseler (fıtrî temayül ve gizli arzular vs.): (50:16)
-Allah yolunda olanların yanında ve beraberinde iken, nefsin hevaya meyletmesine sabırla mukabele edip sebat etmek: (18:28)
-Nefsi hevadan men’etmek: (79:40)
-Nefsin şuhhundan, hırs ve kıskançlığından korunmak: (59:9)
-Nefsin öldürülmesine (takva ve riyazete) işaret: (2:54)
Atıf notları:
-Orucun nefsin terbiyesindeki te’siri, bak: 3002, 3006.p.lar
-Nefs-i emmarenin öldürülmesi, bak: 1210, 3672.p.lar
-Yunus (A.S.)’ı balık yuttuğu gibi nefsimiz de bizi yutar, bak: 4014.p.
-Nefsin istidadat-ı ruhiyeyi bozması, bak: 1969.p.