3878/1- UHUVVET اخوّة : Kardeşlik. Nesebî veya imanî kardeşlik. Nesebî kardeşliğin ciddiyeti dahi iman kardeşliğine dayanır.
Din kardeşliğinin temelinde birbirini sevme, koruma, üzülmelerde ve sürurlarda müştereklik vardır. Yani mü’min bir kimseye iyilik gelmesiyle diğer bir mü’minin de sevinmesi; gam ve kederlenmesinden de üzülmesi gibi fiilî tezahürlerle varlığı anlaşılan hiss-i rikkat, hiss-i muhabbet ve hiss-i şefkat, uhuvvetin hakikatı ve temelidir. Bu husus mü’minler arasında (sıla-i rahm) tabirleriyle de ifade edilir. (Bak: Sıla-i Rahm) Mü’minler arasında mezkûr hususiyetler ve fıtrî, hissî, fiilî alâkalar bulunmazsa, hamiyet ve gayret-i milliyeden dem vurmak manasız ve hakikatsızdır. Bilhassa mü’minler arasında adavet olamaz. (Bak: Adavet)
3878/2- Bediüzzaman Hazretlerinin hizmet-i Kur’aniyede çalışan şakirdlerine hitaben uhuvvet-i hakikiyenin azami mertebesini, yani hiss-i uhuvvet-i hakikiye ile mü’minlerin birbirine karşı afv ve müsamaha ile bakmalarını ders veren mektublarından bir kaç parça:
«Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şereflerine şakirane iftihar etmektir.
Ehl-i tasavvufun mabeyninde “fena fişşeyh, fena firresul” ıstılahatı var. Ben sofi değilim. Fakat onların bu düsturu, bizim meslekte “fena fil’ihvan” suretinde güzel bir düsturdur. Kardeşler arasında buna “tefani” denilir. Yani, birbirinde fani olmaktır. Yani kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyat ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır. Zaten mesleğimizin esası uhuvvettir.
Peder ile evlad, şeyh ile mürid mabeynindeki vasıta değildir. Belki hakiki kardeşlik vasıtalarıdır. Olsa olsa bir üstadlık ortaya girer. Mesleğimiz “Haliliye” olduğu için, meşrebimiz “hıllet”tir. Hillet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmerd kardeş olmak iktiza eder. Bu hılletin üss-ül esası, samimi ihlastır. Samimi ihlası kıran adam, bu hılletin gayet yüksek kulesinin başından sukut eder. Gayet derin bir çukura düşmek ihtimali var. Ortada tutunacak yer bulamaz.
Evet yol iki görünüyor. Cadde-i Kübra-yı Kur’aniye olan şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar, bize düşman olan dinsizlik kuvvetine bilmiyerek yardım etmek ihtimali var. İnşaallah Risale-i Nur yoluyla Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın daire-i kudsiyesine girenler; daima nura, ihlasa, imana kuvvet verecekler ve öyle çukurlara sukut etmiyeceklerdir.» (L.162)
3878/3- «Aziz, sıddık, muhlis kardeşlerim!
Bizler imkân dairesinde bütün kuvvetimizle Lem’a-i İhlasın düsturlarını ve hakiki ihlasın sırrını mabeynimizde ve birbirimize karşı istimal etmek, vücub derecesine gelmiş... Mabeyninizdeki fedakârane uhuvvet ve samimane muhabbet sarsılmasın. Bir zerre kadar olsa bile, bize büyük zarar olur...
Bizler birbirimize -lüzum olsa- ruhumuzu feda etmeğe, hizmet-i Kur’aniye ve imaniyemiz iktiza ettiği halde, sıkıntıdan veya başka şeylerden gelen titizlikle hakiki fedakârlar birbirine karşı küsmeğe değil, belki kemal-i mahviyet ve tevazu ve teslimiyetle kusuru kendine alır, muhabbetini, sami-miyetini ziyadeleştirmeğe çalışır. Yoksa habbe kubbe olup tamir edilmeyecek bir zarar verebilir. Sizin ferasetinize havale edip kısa kesiyorum.» (Ş.500)
3878/4- «Uhuvvet için bir düsturu beyan edeceğim ki; o düsturu cidden nazara almalısınız. Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizackârane ittihad gittiği vakit, manevi hayat ta gider.
(8:46) وَ لاَ تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَ تَذْهَبَ رِيحُكُمْ işaret ettiği gibi, tenasüd bozulsa cemaatın tadı kaçar. Bilirsiniz ki; üç elif ayrı ayrı yazılsa kıymeti üçtür. Tesanüd-ü adedî ile içtima etse, yüzonbir kıymetinde olduğu gibi.. sizin gibi üç-dört hâdim-i Hak, ayrı ayrı ve taksim-ül a’mal olmamak cihetiyle hareket etse kuvvetleri üç-dört adam kadardır. Eğer hakiki bir uhuvvetle, birbinin faziletleriyle iftihar edecek bir tesanüdle, birbirinin aynı olmak derecede bir tefani sırrıyla hareket etseler, o dört adam, dörtyüz adam kuvvetinin kıymetindedirler. Sizler koca Isparta’yı değil, belki büyük bir memleketi tenvir edecek elektriklerin makinistleri hükmündesiniz. Makinenin çarkları birbirine muavenete mecburdur. Hem birbirini kıskanmak değil, belki bilakis birbirinin fazla kuvvetinden memnun olurlar. Şuurlu farzettiğimiz bir çark, daha kuvvetli bir çarkı görse memnun olur. Çünki vazifesini tahfif ediyor. Hak ve hakikatın, Kur’an ve imanın hizmeti olan büyük bir hazine-i âliyeyi omuzlarında taşıyan zatlar, kuvvetli omuzlar altına girdikçe iftihar eder, minnettar olur, şükreder. Sakın birbirinize tenkid kapısını açmayınız. Tenkid edilecek şeyler, kardeşlerinizden hariç dairelerde çok var. Ben nasıl sizin meziyetinizle iftihar ediyorum, o meziyetlerden ben mahrum kaldıkça, sizde bulunduğundan memnun oluyorum, kendimindir telakki ediyorum. Siz de üstadınızın nazarıyla birbirinize bakmalısınız. Adeta her biriniz ötekinin faziletlerine naşir olunuz. Kardeşlerimizden İslâm Köylü Hâfız Ali Efendi, kendine rakip olacak diğer bir kardeşimiz hakkında gösterdiği hiss-i uhuvveti çok kıymettar gördüğüm için size beyan ediyorum:
O zat yanıma geldi, ötekinin hattı, kendisinin hattından iyi olduğunu söyledim. O daha çok hizmet eder, dedim. Baktım ki; Hâfız Ali kemali samimiyet ve ihlas ile, onun tefevvuku ile iftihar etti, telezzüz eyledi. Hem üstadının nazar-ı muhabbetini celbettiği için memnun oldu. Onun kalbine dikkat ettim; gösteriş değil, samimi olduğunu hissettim. Cenab-ı Allah’a şükrettim ki, kardeşlerim içinde bu âlî hissi taşıyanlar var. İnşaallah bu his büyük hizmet görecek. Elhamdülillah yavaş yavaş o his bu civarımızdaki kardeşlere sirayet ediyor.» (B.L. 124)
3878/5- «Bizi mahva çalışan gizli münafıklara büyük bir yardım olan birbirinden küsmekten ve baruta ateş atmak hükmündeki gücenmekten vazgeçiniz ve geçiriniz. Yoksa bir dirhem şahsî hak yüzünden, bizlere ve hizmet-i Kur’aniyeye ve imaniyeye yüz batman zarar gelmesi -şimdilik- ihtimali pek kavidir. Sizi kasemle te’min ederim ki; biriniz bana en büyük bir hakaret yapsa ve şahsımın haysiyetini bütün bütün kırsa, fakat hizmet-i Kur’aniye ve imaniye ve Nuraniyeden vazgeçmezse ben onu helal ederim, barışırım, gücenmemeğe çalışırım. Madem cüz’î bir yabanilikten düşmanlarımız istifadeye çalıştıklarını biliyorsunuz, çabuk barışınız. Manasız, çok zararlı nazlanmaktan vazgeçiniz.» (Ş.512)
«Sizdeki ihlas ve sadakat ve metanet, şimdiki ağır sıkıntılarda birbirinizin kusuruna bakmamaya ve setretmeye kâfi bir sebebdir ve Risale-i Nur zinciriyle kuvvetli uhuvvet öyle bir hasenedir ki, bin seyyieyi affettirir. Haşirde adalet-i İlahiye hasenelerin seyyielere racih gelmesiyle affettiğine binaen, siz de hasenelerin rüchanına göre muhabbet ve afv muamelesini yapmak lâzımdır. Yoksa bir seyyie ile hiddet etmek, sıkıntıdan gelen bir titizlik, bir asabilik ile zararlı bir hiddet, iki cihetle zulüm olur. İnşaallah birbirinize sürurda ve tesellide yardım edip, sıkıntıyı hiçe indirirsiniz.» (Ş. 330)
«Siz, birbirinize en fedakâr nesebî kardeşten daha ziyade kardeşsiniz. Kardeş ise, kardeşinin kusurunu örter, unutur ve affeder. Ben burada hilaf-ı me’mul ihtilafınızı ve enaniyetinizi nefs-i emmareye vermiyorum ve Risale-i Nur şakirtlerine yakıştıramıyorum; belki nefs-i emmaresini terkeden evliyalarda dahi bulunan bir nevi muvakkat enaniyet telakki ediyorum. Siz benim bu hüsn-ü zannımı inad ile kırmayınız, barışınız.» (Ş.345)
«Sizin tesanüdünüze benim ziyade ehemmiyet verdiğimin sebebi yalnız bize ve Risale-i Nur’a menfaati için değil, belki tahkikî imanın dairesinde olmayan ve nokta-i istinada ve sarsılmayan bir cemaatin kat’i buldukları bir hakikata dayanmağa pek çok muhtaç bulunan avam-ı ehl-i iman için dalalet cereyanlarına karşı yılmaz, çekilmez, bozulmaz, aldatmaz bir merci, bir mürşid, bir hüccet olmak cihetiyle sizin kuvvetli tesanüdünüzü gören kanaat eder ki; bir hakikat var, hiç bir şeye feda edilmez, ehl-i dalalete başını eğmez, mağlub olmaz diye kuvve-i maneviyesi ve imanı kuvvet bulur, ehl-i dünyaya ve sefahete iltihaktan kurtulur.» (Ş.320)
3878/6- «Kardeşlerim! Sizin zekavetiniz ve tedbiriniz, benim tesanüdünüz hakkında nasihatıma ihtiyaç bırakmıyor. Fakat bu âhirde hissettim ki, Risale-i Nur şakirdlerinin tesanüdlerine zarar vermek için birbirinin hakkında su-i zan verdiriyorlar, ta birbirini ittiham etsin. Belki filan talebe bize casusluk ediyor, der; ta bir inşikak düşsün. Dikkat ediniz; gözü-nüzle görseniz dahi perdeyi yırtmayınız. Fenalığa karşı iyilikle mukabele ediniz.» (E.L.I.108)
«Aziz, sıddık kardeşlerim!
Bu dünyada hususan bu zamanda, hususan musibete düşenlere ve bilhassa Nur şakirdlerindeki dehşetli sıkıntılara ve me’yusiyetlere karşı en te’sirli çare, birbirine teselli ve ferah vermek ve kuvve-i maneviyesini takviye etmek ve fedakâr hakiki kardeş gibi birbirinin gam ve hüzün ve sıkıntılarına merhem sürmek ve tam şefkatle kederli kalbini okşamaktır. Mabeynimizdeki hakiki ve uhrevi uhuvvet, gücenmek ve tarafgirlik kaldırmaz. Madem ben size bütün kuvvetimle itimad edip bel bağlamışım ve sizin için, değil yalnız istirahatımı ve haysiyetimi ve şerefimi, belki sevinçle ruhumu da feda etmeğe karar verdiğimi bilirsiniz.» (Ş.498)
«Sakın! Çok dikkat ediniz, içinize bir mübayenet düşmesin. İnsan hatadan halî olamaz; fakat tevbe kapısı açıktır. Nefis ve şeytan, sizi kardeşinize karşı itiraza ve haklı olarak tenkide sevkettiği vakit deyiniz ki: “Biz, değil böyle cüz’î hukukumuzu; belki hayatımızı ve haysiyetimizi ve dünyevî saadetimizi Risale-i Nur’un en kuvvetli rabıtası olan tesanüde feda etmeye mükellefiz. O bize kazandırdığı netice itibariyle dünyaya, enaniyete ait herşeyi feda etmek vazifemizdir” deyip, nefsinizi susturunuz!.. Medar-ı niza bir mes’ele varsa, meşveret ediniz. Çok sıkı tutmayınız, herkes bir meşrebde olmaz. Müsamaha ile birbirine bakmak, şimdi elzemdir.» (K.L.234)
3878/7- Atıf notları:
-İçtimaî hayatta uhuvvetkâr ve hamiyetkâr cemaatlerin lüzumu, bak: 530, 531.p.lar.
-İslâm milletinin taife taife ve cemaatler şeklinde olması, teavün ve tearüf içindir, bak: 2433.p.
-Mü’minler beyninde hiss-i uhuvvetin gereği olan afv ve muhabbet, bak: 129.p.
-Beyn-el müslimîn ihtilaf sebebleri, bak: 1509, 1516.p.lar.
-Beyn-el müslimîn ihtilaflara yol açmamak, bak: 629, 630, 1527.p.lar.
3878/8- Uhuvvet hakkında âyetlerden bir kaç not:
- Mü’minler kardeştir (iman kardeşliği) (3:103)
- Dinî kardeşlik şartları: (9:11)
- Mü’minler kardeştir, aralarını sulh edin: (49:10)
- İman kerdeşleri arasında istiğfar: (59:10)
Mü’minler arasında uhuvvet,muavenet ve zulmetmemeye dair hayli ehadis-i şerife de vardır. Ezcümle, Buhari 46. kitab, 3.babı; Müslim 45. kitab, 10.babı örnek verilebilir. Keza İ.M. 33.kitab, 4 ve 5. babları da komşu ve misafir haklarına dairdir.