2819- NAZAR-I HARAM نظرِ حرام : Haram nazar. Namahreme bakmak. (Bak: Avret, Haram, Sefahet, Suret, Takva)

Kendisiyle evlenmesi haram olanlardan başka olan kız ve kadınlara bakmayı dinimiz erkekler için haram kılmıştır. Mihhac-ı Talibîn kitabının 361. sahifesinde zikredildiği gibi Şafiî Mezhebinin bazı imamları, Kur’an (24:31) âyetinde de temas edildiği gibi, kadınların da yabancı erkeklere bakmalarını men’ederler. Fakat imamların ekseriyeti haram olmadığını beyan ettiler. Ezcümle Ömer Nasuhi Efendi, Büyük İlmihalinde şöyle diyor:

“Kadınların birbirine veya kocaları olmayan erkeklere bakmaları da erkeklerin birbirine bakmaları gibidir. Binaenaleyh bir İslâm kadını, diğer bir kadının veya bir erkeğin göbeği altından diz kapakları altına kadar olan kısmına bakamaz, sair uzuvlarına bakabilir. Elverir ki bir şehvet, yani kalben bir iştiha, temayül korkusu bulunmasın.

Bir erkek, yabancı veya karibi olup nikahı müebbeden haram olmayan bir kadının -ahlâkî bir mahzur bulunmadığı takdirde- yalnız yüzüne, ellerine bakabilir. Ebediyyen mahremi olan bir kadının, meselâ anasının veya kızının veya teyzesinin ise yüzüne, başına göğsüne, kulaklarına, baldırlarına bakabilir ve bu uzuvları tutabilir. Elverir ki iki taraftan hiç birinde şehvet korkusu bulunmasın.

Erkek ile zevcesi arasında her veçhile bir hususiyet mevcud olduğundan biri diğerinin bütün vücuduna bakabilir. Şehvetle olup olmaması müsavidir. Şu kadar var ki, tenasül uzuvlarına bakmamaları evladır, edebe muvafıktır.

Bir tabib, tedavisinde bulunduğu bir kadının marazlı olan herhangi mahrem bir uzvuna zaruret miktarı bakabilir. Şu kadar var ki, tedavisini bir kadına tarif ederek havale etmesi daha muvafıktır. Çünkü cinsin cinse bakması daha hafiftir.” (B.İ.İ.417) (Bak: Muharremat)

2820- Bir âyet-i kerimede şöyle buyuruluyor: (24:30) “قُلْ لِلْمُؤْمِن۪ينَ Mü’minlere yani mü’min erkeklere söyle يَغُضُّوا مِنْ اَبْصَارِهِمْ   gözlerini indirsinler; gerek hariçte, gerek dahilde ve gerek başkalarının evlerine girerken, çıkarken, otururken, kalkarken gözlerini dikmesinler; harama bakmaktan, ayıb şey görmekten sakınsınlar.

Sofiyyeden Şiblî (kuddise sırruhu) ya, يَغُضُّوا مِنْ اَبْصَارِهِمْ  ne demek diye sormuşlar. Demiş ki: Baş gözlerini muharremattan, kalb gözlerini masivaullahtan çeksinler.” (E.T.3502)

2820/1- Mezkûr âyette bakılması yasaklanan şeylerin neler olduğu beyan edilmediğinden, bakıldığında nefse hoş gelen her nevi muharremat ve nefsaniyeti tahrik edebilen şeyler yasaklanmış oluyor. Sinema, televizyon, gazete ve mecmualarda görülen açık-saçık suretler, resim ve heykeller gibi şeyler, bu âyetin yasakladığı sahaya girer. (Bak: Suret) Hatta İmam-ı Şafiî Hazretleri ve bazı âlimler, bu âyete istinaden şabb-ı emredle yani henüz yüzünde tüyü çıkmamış gençle tenhada kalmak gibi bazı hususlara dahi cevaz vermemişlerdir. Ancak alışveriş, tedavi ve ilim öğretme gibi şer’î ihtiyaçlarda, ihtiyaç miktarı kadar müsaade etmişlerdir. (Bak: İmam-ı Nevevi Fetvaları shf: 204)

Şabb-ı emred hakkındaki mezkûr hükmü, Kitab-ul Fıkıh Alâ Mezahib-il Erbaa Tercemesi ci: l. shf: 169’da daha tafsilatlı beyan eder ve bakılması ya-saklanan yerlere, hailsiz dokunulmasını da yasaklar.

Ebu Davud da şunları kaydeder: “Müslim 3. kitabın 17. babında rivayet edilen: “Erkek erkeğin avret yerine, kadın da diğer kadının avret yerine bakmasın. Erkek erkeğe bir tek elbise içinde sürtünmesin. Kadın da diğer kadına bir tek elbise içinde sürtünmesin” mealindeki hadise istinaden “Şafiîler: Bir kimsenin avret mahalline (bakılması caiz olmayan yerine) vücudunun hangi organı ile olursa olsun dokunmasının haram olduğuna delalet etmektedir, bunda ülemanın ittifakı vardır” derler.” (Ebu Davud Tercemesi, 2150. hadisin izahından)

Bir rivayette mealen şöyle buyuruluyor: “Kadına karşı olan kıskançlık (nefsanî yönden), aynı şekilde çocuklara da duyulmadıkça kıyamet kopmaz.” (R.E.5942. hadis. Mütercim: Naim Erdoğan)

Hanefî Mezhebinde mu’teber âlimlerden İbn-i Abidin ise şu izahatı veriyor: “Kadının ve şabb-ı emredin yüzlerine bakmakla şehvetin uyanma şüphesi varsa, o zaman bakmak haramdır. Amma tüysüz gençle tenhada kalmakta ve şehvetsiz ona bakmakta bir beis yoktur. Buna binaen, tüysüz bir genç örtünmekle mükellef değildir.

Kadının sadece yüzüne ve ellerine zaruretten dolayı bakılabilir. Eğer şehvet hissi kendisinde uyanmasından korkarsa veya şüphelenirse o zaman yüzüne ve ellerine bakamaz. Yüze bakmanın helal olması adem-i şehvetle mukayyeddir. Şehvet uyanırsa velev uyanması şüpheli de olsa, bakmak haramdır. Bu selef-i salihîn devrinde böyledir. Bizim zamanımızda1 ise katiyyetle kadının yüzüne ve ellerine şehvet uyansın uyanmasın bakmak haramdır. Çünki şehvet ve fitne uyanması bu asırda (müellifin asrı ve bilhassa asrımızda) umumi bir belva haline gelmiştir. Kur’an’ın sarih ifadesiyle, kadın katiyyetle bütün vücudunu çarşafıyla örtmekle mükelleftir.” (İbn-i Abidin cild: 1-5)

Daha bunun gibi pek çok büyük İslâm âlimleri sedd-i zerai gibi (Bak: Sedd-i Zerai) ihtiyatî tedbirleri ve fitne zamanlarında, ruhsat yolunun daraltılması kaidesini de nazara alarak hayli tafsilat verirler. İmam-ı azam Hazretleri Ebu Yusuf’a yazdığı vasiyetnamesinde bu husustaki hassasiyetini kaydeder. (Bak: 173.p.)

Mezkûr hükümler müvacehesinde, şabb-ı emred ile, bu yaş devresini geçirmiş büyük bir kimse arasındaki münasebetlerde ciddiyetin muhafaza edilmesi, el şakaları ve güreş gibi laübali hareketlerden uzak durulması ve küçüklere örnek olacak vakarlılık gösterilmesi bilhassa gençlere ders verenler için daha çok gereklidir. (Bak: 3940/7.p.) Bu dersler verilirken İslâmî ders âdabına uygun oturma şeklinde, yani ders alan ders verenin önünde oturup dersin kudsiyetine uygun hürmet ve ciddiyet içinde bulunurlar. Hem bu dersler umumi mahalde ve hep beraber olup, şabb-ı emred devresinde olan gençlerin ünsiyetine ve dolayısiyle gayr-i ciddiliğe kapı açan, hususi mahallere alıştırılmaması elzemdir. Cemaat namazında dahi çocukların arka safta durmaları sünnettir. (Bak: B.İ.İ.shf:136)

Çocuklara ders verirken vakarlı davranmayı ve lisan-ı hal ile ciddiyet dersini vermeyi emreden hadisler de vardır. (Bak: 1587, 1593.p.lar) Hatta bazı âlimler, şabb-ı emredle muanakanın da memnuiyetine kaildirler. Hz. Enes’den (R.A.) Deylemî’nin naklettiği hadis, fitne zamanlarında daha çok nazara alınmalıdır. (Bak: 2639.p.sonu)

2821- “Buhari 23. Mü’minûn Suresi’nin 19. âyetini zikretmiştir ki, meali şöyledir: Allah hem hain gözlerin (tecessüslerini) hem de (fâsıd) gönüllerin gizlediği temayülleri bilir..

İbni Ebî Hatem’in, Abdullah bin Abbas vasıtasıyla rivayetine göre; âyetteki hain gözlerin tecessüs ve fasid gönüllerin temayülü şöyle tasvir buyurulmuştur: Hain gözlü o kimsedir ki; , bir cemaatla bir yerde otururken yanından güzel bir kadın geçerse, yahut girdiği bir evde güzel bir kadın görürse, yanındakilerden hırsızlayarak kadına sinsi sinsi bakar. Yanındakiler kendisine bakınca hemen gözünü ayırır. Fakat Allah bilirki, o hain gözlü kimse, kadının daire-i mahremiyetine girmeğe gücü yetse muhakkak girmek ve zina etmek ister.

Bundan sonra Buhari’nin arka arkaya iki hadisi vardır ki, bunlardan bi-risi: Veda Haccında Resul-i Ekrem Medine’den hareket ettiğinde terkisine amcası Abbas’ın oğlu Fazl’ı almıştı. Yolda güzel bir kadın bir mes’ele sormak üzere yaklaştığında, Fazl kadına bakmağa başladı. Kadın da son derece güzel olan Fazl’a bakıyordu. Bu manzarayı görünce Hazret-i Peygamber Fazl’ın çenesinden tutup öbür tarafa çevirdi. Bu hadisin tercümesiyle izahı 6. cildin başında 752 rakamıyla geçti, oraya bakınız!

Öbürüsü de: Resul-i Ekrem bir kere ashabı yol üzerinde oturmaktan men etmişti. Fakat bilahare bulunan iktisadî hayat için lüzum ve zarureti arz olununca; Resul-i Ekrem gelip geçen kadınlara bakılmaması, kimseye eza olunmaması gibi şartlarla müsaade buyurdu. Bu hadisin tamamının tercüme ve izahı da 7. cildde 1098 numara ile geçti, oraya bak!...” (S.B.M.ci:12 shf: 187)

Ebu Davud 12. Kitab-ün nikah 42. babı, kasdî olmayan ilk bakış müstesna, kadınlara bakmanın haramiyeti hakkındadır.

Tafe-i Nisa’nın erkek çocuklara ders verme meselesi:

“Kız olsun erkek olsun herkes, oniki yaşını bulan kız çocuk onüç yaşını bulan erkek çocuktan sakınmaları gereklidir. Çünkü bunlar buluğ çağına ulaşmamışlarsa da, çocukluk devrelerini geçirmişlerdir.”

Aynî el- Bidâye’de Şeyh Muhyiddin’in bu fetvasını “çok yerinde” diye nitelemiştir. (İsmail Çetin Ölçüler sh:146)

Beş şey dışında genç erkeğin genç kadınla konuşmaları meşru değildir. (Fukahanın ittifakıyla)

1- Evlilik

2- Tedavi

3- Mahremiyet

4- Şahidlik

5- Hüküm

(İsmail Çetin Ölçüler sh:146)

2822- Bir hadis-i kudsîde de şöyle buyuruluyor:

اَلنَّظْرَةُ سَهْمٌ مِنْ سِهَامٍ اِبْلِيسَ مَنْ تَرَكَهَا مِنْ مَخَافَتِى اَبْدَلْتُهُ اِيمَانًا يَجِدُ حَلَاوَتَهُ فِى قَلْبِهِ

Yani: Namahreme bakmak, İblis’in oklarından bir oktur ki, her kim benden korkar onu bırakırsa, (harama bakmazsa) o haramın zevkine bedel ona bir iman veririm ki, o imanın celadet ve halavetini kalbinde duyar.”2

Bir atıf notu:

-Gözü Allah namına çalıştırmak, bak: 3598.p.

2823- Bediüzzaman Hazretleri, nazar-ı haram ve tesettür-i nisvan mese-leleri üzerinde ehemmiyetle durmuştur. Bunlardan bir kaç cüz’î örnekler: “Kur’an merhameten, kadınların hürmetini muhafaza için, haya perdesini takmasını emreder. Ta hevesat-ı rezilenin ayağı altında o şefkat madenleri zillet çekmesinler; âlet-i hevasat, ehemmiyetsiz bir meta’ hükmüne geçmesinler.3 Medeniyet ise, kadınları yuvalarından çıkarıp, perdelerini yırtıp, beşeri de baştan çıkarmıştır. Halbuki aile hayatı, kadın-erkek mabeyninde mütekabil hürmet ve muhabbetle devam eder. Halbuki açık-saçıklık, samimi hürmet ve muhabbeti izale edip ailevî hayatı zehirlemiştir. Hususan suretperestlik, ahlâkı fena halde sarstığı ve sukut-u ruha sebebiyet verdiği şununla anlaşılır: Nasılki merhûme ve rahmete muhtaç bir güzel kadın cenazesine nazar-ı şehvet ve hevesle bakmak, ne kadar ahlâkı tahrib eder. Öyle de: Ölmüş kadınların suretlerine veyahut sağ kadınların küçük cenazeleri hükmünde olan suretlerine hevesperverane bakmak, derinden derine hissiyat-ı ulviye-i insaniyeyi sarsar, tahrib eder.” (S.410) (Bak: Tesettür)

2824- “Bir genç hâfız, pek çok adamların dedikleri gibi, dedi: “Bende unutkanlık hastalığı tezayüd ediyor, ne yapayım?” Ben de dedim: Mümkün oldukça namahreme nazar etme. Çünki rivayet var. İmam-ı Şafiî’nin (R.A.) dediği gibi: Haram nazar, nisyan verir.

Evet ehl-i İslâmda, nazar-ı haram ziyadeleştikçe, hevasat-ı nefsaniye heyecana gelip, vücudunda su-i istimalat ve israfa girer. Haftada bir kaç defa gusle mecbur olur. Ondan, tıbben kuvve-i hafızasına zaaf gelir.

Evet bu asırda çık saçıklık yüzünden, hususan bu memalik-i harrede o su’-i nazardan su’-i istimalat, umumi bir unutkanlık hastalığını netice ver-meğe başlıyor. Herkes cüz’î, küllî o şekvadadır. İşte bu umumi hastalığın tezayüdiyle, hadis-i şerifin verdiği müdhiş bir haberin te’vili ucundan görü-nüyor. Ferman etmiş ki: “Âhirzamanda, hâfızların göğsünden Kur’an nez’ediliyor, çıkıyor, unutuluyor.” Demek bu hastalık dehşetlenecek, hıfz-ı Kur’an’a bu su-i nazarla bazılarda sed çekilecek; o hadisin te’vilini gösterecek.” (K.L. 133)

2824/1- Bediüzzaman Hazretleri, nazar-ı haramdan ictinab etmekteki hassasiyetini şöyle anlatır:

“Tarih-i hayatımı bilenlere malumdur. Ellibeş sene evvel, ben yirmi yaşlarında iken, Bitlis’te merhum Vali Ömer Paşa hanesinde iki sene onun ısrarıyla ve ilme ziyade hürmetiyle kaldım. Onun altı adet kızları vardı. Üçü küçük, üçü büyük. Ben, üç büyükleri iki sene beraber bir hanede kaldığımız halde, birbirinden tefrik edip tanımıyordum. O derece dikkat etmiyordum ki, bileyim. Hatta bir âlim misafirim yanıma geldi, iki günde onları birbirinden farketti, tanıdı. Herkes bendeki hale hayret ederek bana sordular: “Neden bakmıyorsun?” Derdim: “İlmin izzetini muhafaza etmek beni baktırmıyor.”

Hem kırk sene evvel İstanbul’da, Kağıthane şenliğinin yevm-i mahsusunda, Köprü’den ta Kağıthane’ye kadar, Haliç’in iki tarafında, binler açık-saçık Rum ve Ermeni ve İstanbullu karı ve kızlar dizildikleri sırada, ben ve merhum mebus Molla Seyyid Taha ve mebus Hacı İlyas ile beraber bir kayığa bindik. O kadınların yanlarından geçiyorduk. Benim hiç haberim yoktu. Halbuki Molla Taha ve Hacı İlyas beni tecrübeye karar verdikleri ve nöbetle beni tarassud etiklerini bir saat seyahat sonunda itiraf edip, dediler: “Senin bu haline hayret ettik, hiç bakmadın!” Dedim: “Lüzumsuz, geçici, günahlı zevklerin akıbeti elemler, teessüfler olmasından istemiyorum.”“ (T.H:519)

2825- Açık-saçıklık âdet olmuş büyük şehirler ve çarşı-pazarlar, nazar-ı haramı en çok tahrik edici yerlerdir. İki hadis-i şerif mealinde şöyle buyuruluyor: “Gücün yeterse sen çarşıya girenlerin ilki ve çarşıdan çıkanların sonuncusu olma. (Yani: Mümkün olduğu kadar çarşılarda az bulun) Çünkü, çarşı şeytanın harb yeridir. (Günahların çok olduğu yerdir.) Şeytan sancağını çarşıda diker. (Yani hâkimiyetini icra eder.)”4

“Beldelerin Allah’a en sevimli olan yerleri, mescidlerdir (ilim ve ibadet yerleridir). Beldelerin, Allah’a en sevimsiz ve buğz ettiği yerler de çarşı-pazarlarıdır.”5

2826- “İmam-ı Rabbani demiş ki “Bid’a olan yerlere girmeyiniz.” Maksadı, sevabı olmaz demektir; yoksa namaz battal olur değil. Çünki selef-i salihînden bir kısmı, Yezid ve Velid gibi şahısların arkasında namaz kılmışlar. Eğer mescide gidip gelmekte kebaire maruz kalırsa, halvet hanesinde bulunması lâzımdır.” (K.L.247)

Diğer bir rivayette de: âhirzamanda (bid’atlar ve hevanın yaygınlaştığı zamanda) köy ehlinin ve saliha ihtiyarelerin hayatı tavsiye ediliyor. (R.E. 61)

1Yani: Dürr-ül Muhtar ve İbn-i Abidin müelliflerinin zamanları...(İbn-i Abidin Hi. 1198-1252)

2İlahî Hadisler (H.Hüsnü Erdem, D.İ.Bşk. Yayınları) ve K.H. hadis: 2864

3(Haşiye): Tesettür-ü nisvan hakkında Otuzbirinci Mektub'un Yirmidördüncü Lem'ası, gayet kat'î bir surette isbat etmiştir ki: Tesettür, kadınlar için fıtrîdir. Ref'-i tesettür, fıtrata münafîdir.

4S.M. ci: 7 shf: 363 hadis: 2451

5R.E.shf:16

Yukarı Çık