2640- MUSİBET مصيبة : Âfet. Belâ. Felaket. Hastalık. Dert. (Bak: Âd, Bela, Hastalık, Hayvan, İmtihan, Sabır, Zelzele ve Karun maddesinde 1945, 1946.p.lar)
2641- Sual: “Kaderin herşey’i güzeldir, hayırdır. Ondan gelen şer de hayırdır, çirkinlik de güzeldir. Halbuki şu dar-ı dünyadaki musibetler, beliyyeler o hükmü cerhediyor?
Elcevab: Ey şiddet-i şefkatten şedid bir elemi hisseden nefsim ve arkadaşım! Vücud hayr-ı mahz, adem şerr-i mahz olduğuna; bütün mehasin ve kemalatın vücuda rücuu ve bütün maasi ve mesaib ve nekaisin esası, adem olduğu delildir. Madem adem eşrr-i mahzdır. Ademe müncer olan veya ademi işmam eden hâlât dahi şerri tazammun eder. Onun için vücudun en parlak nuru olan hayat, ahval-i muhtelife içinde yuvarlanıp kuvvet buluyor. Mütebayin vaziyetlere girip tasaffi ediyor ve müteaddit keyfiyatı alıp, matlub semeratı veriyor ve müteaddit tavırlara girip, Vâhib-i Hayat’ın nukuş-u esmasını güzelce gösterir. İşte şu hakikattandır ki, zihayatlara âlâm ve mesaib ve meşakkat ve beliyyat suretinde, bazı hâlât ârız olur ki; o hâlât ile hayatlarına envar-ı vücud teceddüd edip zulümat-ı adem tebaud ederek hayatları tasaaffi ediyor. Zira tevakkuf, sükûnet, sükût, atalet, istirahat, yeknesaklık; keyfiyatta ve ahvalde birer ademdir. Hatta en büyük bir lezzet, yeknesaklık içinde hiçe iner.
2642- Elhasıl: Madem hayat, esma-i Hüsnanın nukuşunu gösterir. Hayatın başına gelen herşey hasendir. Meselâ: Gayet zengin, nihayet derecede san’atkâr ve çok san’atlarda mâhir bir zat; âsâr-ı san’atını, hem kıymetdar servetini göstermek için adi bir miskin adamı modellik vazifesini gördürmek için, bir ücrete mukabil bir saatte murassa musanna yaptığı gömleği giydirir, onun üstünde işler ve vaziyetler verir, tebdil eder. Hem her nevi san’atını göstermek için keser, değiştirir, uzaltır, kısaltır. Acaba şu ücretli miskin adam o zata dese: “Bana zahmet veriyorsun. Eğilip kalkmakla vaziyet veriyorsun, beni güzelleştiren bu gömleği kesip kısaltmakla güzelliğimi bozuyorsun.” demeğe hak kazanabilir mi” “Merhametsizlik, insafsızlık ettin” diyebilir mi? İşte onun gibi Sâni-i Zülcelal, Fâtır-ı Bimisal zihayata göz, kulak, akıl, kalb gibi havas ve letaif ile murassa olarak giydirdiği vücud gömleğini Esma-i Hüsnanın nakışlarını göstermek için çok hâlât içinde çevirir. Çok vaziyetlerde değiştirir. Elemler, musibetler nev’inde olan keyfiyat, bazı Esmasının ahkâmını göstermek için lemaat-ı hikmet içinde bazı şuaat-ı Rahmet ve o şuaat-ı Rahmet içinde latif güzellikler vardır.” (S.472)
2642/1- Bir kısım musibetleri intac eden yeksenak kanunların tazyikin-den müteellim olan masumlar, imdadat-ı hususiye ile merhamet-i İlahiyeye mazhar olurlar. Evet “ne kadar iyilik ve güzellik ve ni’met varsa, doğrudan doğruya o Cemil ve Rahim-i Mutlak’ın hazine-i rahmetinden ve ihsanat-ı hususiyesinden gelir. Ve musibet ve şerler ise, saltanat-ı rububiyetin âdetullah namı altında ve küllî iradelerin mümessilleri olan umumî ve küllî kanunlarının çok neticelerinden tek-tük cüz’î neticeleri olmasından, o kanunlar cereyanının cüz’î muktezaları olduğundan, elbette küllî maslahatlara medar olan o kanunları muhafaza ve riayet etmek için o şerli, cüz’î neticeleri dahi halkeder. Fakat o cüz’î ve elîm neticelere karşı, imdadat-ı hassa-i Rahmaniye ve ihsanat-ı hususiye-i Rabbaniye ile musibete düşen efradın feryatlarına ve beliyyelere giriftar olan eşhasın istigaselerine yetişir. Ve fâil-i muhtar olduğunu ve her bir şey’in her bir işi, onun meşietine bağlı bulunduğunu ve umum kanunları dahi, daima irade ve ihtiyarına tabi bulunmalarını ve o kanunların tazyikinden feryad eden ferdleri, bir Rabb-ı Rahim dinlediğini ve imdadlarına ihsanıyla yetiştiğini göstermekle; esma-i hüsnanın kayıtsız ve hadsiz cilvelerine, hadsiz ve kayıtsız bir meydan açmak için o küllî âdetullah düsturlarının ve o umumî kanunların şüzuzatıyla ve hem şerli cüz’î neticeleriyle, hususu ihsanat ve hususi teveddüdat, yani sevdirmekle hususi tecelliyat kapılarını açmıştır. “(Ş.31)
2642/2- “Herbir unsurun, maddi ve manevi kış ve zelzele gibi hâdiselerin yüzer hayırlı neticeleri ve gayeleri varken; şerli ve zararlı bir tek neticesi için onu vazifesinden durdurmak, o yüzer hayırlı neticeleri terketmekle yüzer şer yapmak, ta bir tek şer gelmesin gibi hikmete, hakikata, rububiyete münafi olur.
Fakat küllî kanunların tazyikinden feryad eden ferdlere, inayat-ı hassa ve imdadat-ı hususiye ile ve ihsanat-ı mahsusa ile Rahmanürrahim, her biçarenin imdadına yetişebilir. Dertlerine derman yetiştirir. Fakat o ferdin hevesiyle değil, hakiki menfaatiyle yardım eder. Bazan dünyada istediği bir cama mukabil, âhirette bir elmas verir.” (K.L. 220) (Bak: 4075.p.)
Birkaç atıf notu:
-Musibetzedelere şefkatten gelen elemin teskini, bak: 3507/1.p.
-Harb gibi musibetlerde, mazlum ve masumlara gelen meşakkatlerdeki merhamet-i İlahiye, bak: 2162-2167.p.lar.
-Umur-u hayriye ve şerriyede mümessil ve perdelerin bulunması, bak: 3538.p.
-Her şey en güzel şekilde yaratılmıştır mealindeki âyetin izahı, bak: 1438.p.
-Şeytan ve şerlerin yaratılmasındaki hikmet, bak: 3540.p.
2643- “Asıl musibet ve muzır musibet, dine gelen musibettir. Musibet-i diniyeden her vakit dergah-ı ilahiyeye iltica edip feryad etmek gerektir. Fakat dinî olmıyan musibetler, hakikat noktasında musibet değildirler. Bir kısmı ihtar-ı Rahmanîdir. Nasılki çoban, gayrın tarlasına tecavüz eden koyunlarına taş atıp, onlar o taştan hissederler ki; zararlı işten kurtarmak için bir ihtardır, memnunane dönerler. Öyle de: Çok zahirî musibetler var ki, İlahî birer ihtar, birer ikazdır ve bir kısmı keffaret-üz zünubdur ve bir kısmı gafleti dağıtıp, beşerî olan aczini ve za’fını bildirerek bir nevi huzur vermektir.
Musibetin hastalık olan nev’i, sabıkan geçtiği gibi o kısım, musibet değil, belki bir iltifat-ı Rabbanîdir, bir tathirdir. Rivayette vardır ki:
“Ermiş bir ağacı silkmekle nasıl meyveleri düşüyor; sıtmanın titremesinden günahlar öyle dökülüyor.” (L.11) (Bak: 1213. p. sonu)
2644- “Merayı tecavüz eden koyun sürüsünü çevirtmek için çobanan attığı taşlara musab olan bir koyun, lisan-ı haliyle: “Biz çobanın emri altındayız. O bizden daha ziyade faidemizi düşünür. Madem onun rızası yoktur, dönelim.” diye kendisi döner, sürü de döner.
Ey nefis! Sen o koyundan fazla asi ve dâll değilsin. Kaderden sana atılan bir musibet taşına maruz kaldığın zaman, اِنَّا لِلّٰهِ وَ اِنَّا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ ( 2:156 ) söyle ve Merci-i Hakiki’ye dön, imana gel, mükedder olma. O seni senden daha ziyade düşünür.” (M.N. 120)
2645- Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
مَا يُصِيبُ الْمُسْلِمَ مِنْ نَصَبٍ وَلَا وَصَبٍ وَلَا هَمٍّ وَلَا حُزْنٍ وَلَا اَزٍّى وَلَاغَمٍّ حَتَّىالشَّوْكَةَ يُشَاكُهَا اِلَّاكَفَّرَ اللَّهُ مِنْ خَطَايَاهُ
“Yani: “Bir müslümana bir dert veya bir maraz veya bir keder veya bir hüzün veya bir zahmet veya bir gam ârız olmaz ki, hatta vücuduna bir diken batmaz ki, illâ bunun mukabilinde onun bir kısım hatalarını Cenab-ı Hak afv ve setr etmesin.”1
Atıf notları:
-Çeşitli musibetlerle helâk edilen karnlar, bak: 1944.p.da âyet notları.
-Musibetlerin gizli kalmasındaki hikmet, bak: 1008.p. (T.T: 5. cild 335. sahifede musibetlerin ve sabretmenin mükâfatları bölümü vardır.)
-Cihad musibetinin bir hikmeti, bak: 581, 582.p.lar
-Tagayyür kanunundan doğan mesaibin bir hikmeti, bak: 892.p.
-Hakiki selâmet ancak Cennet’te olur, bak: 3326.p.sonu
1H.G. hadis: 373